Yaz geçti, ama ben ancak Yaz’ı okudum. Ve elimde uzun süre kalan kitaplardan biriydi. İlk 150 sayfada hiç açmadı beni, hatta yarım bırakayım dedim ama içim el vermedi. Yarım bırakmayı sevmem de.
Kitabın yazım şekli sanki okul yıllarında ki türkçe veya edebiyat kitaplarında ki makaleler gibiydi. Romanın içine giremedim.
Yarısından sonra biraz hareketlendi.
Birde şu satırlar çok hoşuma gitti:
Onu gördüm ve içimde bir şarkı çaldı.
Onu gördüm ve aklıma ilk gelen şey çocukluğum oldu.
Onu gördüm ve sanki içimdeki fırtına dindi.
Onu gördüm ve bütün renkler parlamaya başladı.
Gördüm ve daha önce bana bir şey anlatmayan şiirler bir anda anlam kazandı.
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi.
Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi.
Çok eskide kalmış,yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi.
Karmaşık dağ yollarında kayboldukdan sonra birden bire bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi…….
Bir gençin (Murat) büyüme serüvenini,bir yaz mevsiminde tanışıp sevdiği Emel’le yaşadığı aşkı anlatıyor.
Araya ayrılıklar giriyor, başka kadınlar, başka erkekler giriyor..Ve acaba sonunda ne oluyor dersiniz.?
Ben yine de sonunu yazmak istemiyorum. Belki de bu kitabı Kürşad Başar yazmış diye okumak istersiniz. Hem malum ben sevmemiş olabilirim, ama siz seversiniz belli mi olur…