‘Bir Sevgililer Günü daha geçti. Nereden çıkardılar bugünü de? Her güne bir isim takılması şart mı?
Hep alışveriş yapılsın. Hep bir yerlere gidilsin, hep ekonomi yürüsün diye yapılan şeyler bunlar!
İşte bir tane daha elinde çiçekle bekleyen genç, maymuna benziyor aynı!
İşte bir çift daha, gerekeni yerine getirmenin verdiği mutlulukla gülümsüyor.’
Kadın böyle düşüne düşüne, kaşlarının arasını çatarak evine doğru yürümeye devam etti.
Ertesi gün uyandığında ona göre kabus olan günün geçmesinden çok mutluydu. Bir yıl rahat edecekti.
Sabah gazetesini almak için kapıyı açtı, sepete doğru uzandı. Gazetenin arasından bir çiçek ona bakıyordu. Taze bir beyaz gül. Kırmızı olsa kabusu geri gelecekti sanki, gülümsedi.
Çiçeği çıkarmak için gazeteyi açtı, çiçek bir mektuba sarılmıştı.
‘Biliyorum, sevmiyorsun 14 Şubat’ı, sana hep geçmişi hatırlatıyor, ben de sana geleceği hatırlatmak için 15 Şubat’ı seçtim. Canının acımasını unutturmak için güllerden beyazı, seninle temiz bir sayfa açmak için duygulardan saflığı seçtim. Benimle bu akşam yemeğe çıkar mısın?
İmza: Kapı komşun’
Aylar önce taşınmıştı kapı komşusu. Önce kahve bahanesiyle, sonra dertleşmek için birbirlerine gidip gelmeye başlamışlardı. Acaba dediği zamanlar olmuştu bazen, olur muydu böyle şeyler, hep filmlerde olurdu da, ya gerçek hayatta? Ah ne saçma dedi birden içinden, sonra durdu, neden olmasın dedi.
Postacı kapıyı iki kere çalarmış, ya aşk?
Banu Conker