Merhaba sevgili Nilgün’ün günlüğü okurları uzun süredir yazamıyordum. Biri ergenlikte diğeri ön ergenliği yaşayan iki oğlum olunca kendim ve sizler için insan hayatının önemli dönüm noktasını beraber irdeleyelim dedim.
Ergen çocuklarımızla iletişim kurarken vaaz vermekten ziyade; onlarla konuşmayı deneyelim. Hatta kendimizi zorlayıp, iletişime geçelim. Onlara emir cümleleri kurmayalım.
Çocuğumuzun artık büyüdüğünü ve kendini kanıtlamaya çalışmasını hoş karşılayalım. Ama sınırları da hatırlatalım.
Her ailenin kültürel özellikleri ve hayata bakış açıları farklıdır. Gerektiğinde kendi yargılarımıza göre karar verelim. Ergenlerin tipik davranışları da burada başlıyor. “Ama şunun ailesi izin veriyor.” Gibi cümlelerle davranışlarında ısrarcı olunabiliniyor. Böyle yaklaşımlarda detaylı yanıt vermektense, “bu davranış bizim ailemiz kurallarına uymuyor.” Diyebiliriz. Ayrıca eskiden çalışkan öğrenci popülerdi. Şimdi popüler olmak için moda ve teknolojiden anlamak gerekiyor. İşte bu sebeple sosyal hayatlarında da bir şey yapma ihtiyacı hissediyorlar. Yaşıtlarına fark atmanın tek yolunun, daha erişkin görünmekten geçtiğini sanıyorlar. Bu davranışlarda bazı kişilik bozukluklarına neden oluyor. Ergen kızlar yetişkin gibi davranmaları nedeniyle özellikle erkekler tarafından dikkat çektiklerinde kendilerinin mükemmel olduklarına inanıyorlar. Bu da yeterli eğitimleri olmasa bile üst düzey eğitim isteyen bir işe başvuruyorlar. İşe alınmadıklarında da nasıl almazlar diye suçlama eğiliminde bulunabiliyorlar. Kendilerinin vazgeçilmez olduklarını sandıkları içinde diğer kişilere göre daha fazla ruhsal darbe alıyorlar böylece depresyondan kaygıya kadar çeşitli hastalıklara yakalanabiliyorlar. Moda ve teknoloji hırsına yenik düşen özellikle ergen kızlarımıza; “bu makyaj seni sanki yaşlı gösteriyor. Doğal halinle sanki çok daha güzelsin, ne dersin?” gibi yumuşak şekilde yaklaşabiliriz. Ona erken yaşlarda çekiciliği kullanmanın bazı hoş olmayan sonuçlara neden olabileceği, bunun sonuçları neler olabilir?” gibi sorular yöneltip, vaaz vermeden ziyade, karşılıklı diyalog haline getirebiliriz. Hala değişiklik olmazsa, aşırıya kaçmadan ceza uygulayabiliriz. Aslında bu tarz ısrarlı yaklaşımları önlemenin yolu, çocukluk döneminde vereceğimiz eğitimden geçiyor.
Biraz uzlaşmacı, biraz yumuşak ses tonuyla aşamayacağımız bir durum olmadığına inanıyor ve uyguluyorum. Hepimize kolay gelsin. Sevgiyle kalın sevgili Nilgün’ün Günlüğü okurları…
Nalan Durmaz