BİR DENİZ FENERİ HİKAYESİ…İ.Ebru.Gürsoy’dan..

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Rüzgarı, yazları ılık ılık, kışları ise sert esen, kayalık bir burnun ucunda bir deniz feneri, gelen geçen tüm gemilere, hep ışık tutar, onlara yol gösterirmiş. Fenerci hergün fenerin gaz yağını tazeler, camlarını siler ve her an ışık vermesini sağlarmış. Gemiler geçerken deniz fenerine düdük çalarlar ve minnettarlıklarını bu şekilde belirtirlermiş. Hatta deniz kızları bile bu fenerin ne kadar çok işe yaradığından sürekli bahsederlermiş.

Fakat birgün çok rüzgarlı bir gecede, fenerci yine gaz yağı eklemeye karar vermiş. Deposuna gittiğinde gaz yağının çok az bir miktarda kaldığını görmüş. Hemen atına atlayıp, kasabanın yolunu tutmuş. Fakat yolda giderken, atının ayağı bir kayaya çarpmış ve yürüyemez hale gelmiş. At olduğu yere yığılmış. Atına yalvardıysa da kaldırmaya çalıştıysa da at oracıkta kala kalmış. Dehşete düşen fenerci, kasabaya koşarak gitmek zorunda kalmış. Bundan sonra olacakları düşünmek bile istemiyormuş. Dönene kadar fenerdeki yağın yetmeyeceğini düşünmüş.

Kısık kısık yanan fenerin, bir süre sonra artık ışığı sönmüş.  Herzaman aydınlık kalan kayalık burun, birden karanlığa bürünmüş. Rüzgar ve dalgalar bir hayalet gibi kayalıklara çarpıyor, birer çığlık gibi ses çıkarıyorlarmış.

Burunun ucundan şimdi geçecek olan gemi için fenerin yapabileceği hiç bir şey yokmuş. Yakınlarda bir fenerin olması gerektiğini çok iyi bilen kaptan, şüpheye düşmüş. Birden bire büyük bir gürültüyle geminin gövdesi kayalıklara çarpmış. İçindeki yolcular, panikle bağırmaya başlamışlar. O an umutsuzluğun başladığı anmış. Fırtınadan dolayı gemideki insanların çığlıkları hiç duyulmamış fakat gemide yanan son ışığın da küskün küskün yardım beklercesine söndüğü görülmüş.

Deniz kızları fırtınadan dolayı saklandıkları yerden çok geç çıkabilmişler. Ancak tek gördükleri, batan gemiden kurtulan bir sandığın içinde ağlayan bir kız çocuğuymuş. Hemen onu kıyıya çıkartmışlar. Fenercinin neden böyle bir hataya düştüğünü çok merak etmişler.

Fenerci döndüğünde bir geminin battığını ve geriye küçük bir kız çocuğunun kaldığını görmüş. Herkes fenerciyi ihmalkarlıkla suçlamış. Bundan sonra hiç kimse onunla arkadaşlık etmemiş. Hayatında sadece o küçük kız çocuğu kalmış. O da fenerciyi hep neşelendirmiş. Fenerci kızı seviyor, kız da fenerciyi seviyormuş. Küçük kız kayalıklarda oynaya oynaya büyümüş. Çok güzelleşmiş. O kadar güzel bir genç kız olmuş ki, deniz kızları onu kıskanmaya başlamış.

Halbuki, kız da deniz kızlarının daha güzel olduğunu düşünür, onlara çok imrenirmiş. Onlara daha yakın olmak istermiş. Deniz kızı olmayı çok arzu edermiş.

Birgün kayalıklarda otururken, deniz kızlarından biri yanına gelip, ona fenercinin gerçek babası olmadığını, gerçek babasının fenercinin ihmali sonucu batan gemide boğularak öldüğünü söylemiş. Aslında onun da ölmesi gerektiğini fakat kendisinin onu kurtardığını söylemiş. Fenerciye iyi bir ders vermesi gerektiğini de belirtmiş.

Güzel kızların denize düştüklerinde boğulmadıklarını, tam tersi deniz kızına dönüştüklerini, eğer o da atlarsa çok güzel bir deniz kızı olacağını söylemiş. Kız, hem intikam, hem de deniz kızı olma arzusuyla, bir mektup bırakarak, salmış kendini devasa koyu maviliğe.

Halbuki, hiçbir zaman ne insanlar sonradan deniz kızı olurmuş, ne de deniz kızları insan olurmuş. Mektubu okuduktan sonra, fenerci yığılmış olduğu yere. Bakmış derin maviliklere.

İrem Ebru Gürsoy

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

İZLANDA HALK HİYAKELERİ..Ebruli Sayfalar

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.