Helsinki
Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,
Eğitim sisteminin mükemmelliği, saonası, Noel Baba’nın sembolik mekanı, ren geyikleri ve büyülü Kuzey ışıklarıyla ünlü Finlandiya’nın başkenti Helsinki’den herkese merhaba!
Helsinki, İzlanda’ya giderken uğradığım bir şehirdi. Her zaman görülmesi gereken yerlerin arasındaydı benim için. İzlanda’ya giderken de, dönerken de Helsinki’yi görebilecek kadar vaktim oldu. Tabi sizler için de notlar aldım.
İşte Helsinki!
Şehir, Baltık Denizi ticareti için Tallinn ile rekabet etmek amacıyla, İsveç Kralı Gustavus Vasa tarafından 1550’de Vantaanjoki Nehri’nin ağzında kuruldu. 1809’a kadar İsveç’in himayesine olan ülke, 1809 – 1917 arasında Ruslar tarafından yönetildi. İşte bu yüzden Helsinki’yi gezerken, hem İskandinav, hem Rus, hem de 1917’den sonra Finlilerin benimsediği Klasisizm ve İşlevselcilik akımlarının unsurlarını rahatlıkla fark edebilirsiniz. Kısaca İskandinav ve Rus kültürünün arasında bir köprü oluşturuyor Helsinki.
1890 – 1910 yıllarının popüler eğilimi, doğrusal çizgi ve akan eğri özellikleri olan Nouveau sanatı baz alınarak inşa edilmiş tren garı, ilk göreceğiniz mekan olacak muhtemelen. St. Petersburg, buradan trenle sadece 3.5 saat.
Çağdaş Sanat Müzesi Kiasma ve tarih öncesi eserlerin bulunduğu Finlandiya Milli Müzesi ilk görülmesi gereken yerler arasında.
Şehirdeki bir çok yere yürüyerek gidebilirsiniz. Mesela 1852 yılında inşası tamamlanmış, bir Neoklasik yapı olan Helsinki Katedrali ve 1862’de halka açılmış, Bizans mimarisi tarzında yapılmış Uspenski Katedrali.
Market Square ise limanda bulunuyor. Tren garından yürüyerek yaklaşık 10 dk mesafede bulunan bu mekanda, yiyecekten, kıyafete ve hediyelik eşyalara kadar her şeyin satıldığını görebilirsiniz. Fiyatları ise gayet uygun.
Sıra geldi Helsinki’nin ünlü Suomenlinna Adası’nı anlatmaya!
UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Suomenlinna, İsveçliler tarafından 18. yy. da yapılmaya başlandı. Hisarları, restorantları, müzeleri ve 800 kadar yerli halkın bulunduğu ada, turistlerin gözde mekanı.
Adada tam 6 tane müze bulunuyor. Bunlar;
Suomenlinna Müzesi, kazılardan çıkarılan eserlerle ve dokunmatik ekrandan oluşan elektronik kitapla adanın 260 yıllık tarihini gösteriyor.
Ehrensvärd Müzesi’nde, Suomenlinna komutanlarının kaldığı bu mekanda İsveç dönemine ait 1760lara kadar uzanan portreler, minyatürler, silahlar, yağlı boya tablolar ve Gustavian tarzı mobilyalar görülebilir.
- Dünya Savaşı’nda kullanılmış ve çok sıkışık bir alanda tam 20 mürettebatın yaşadığı Vessiko Denizaltısı, 1973’den beri müze olarak ziyaret ediliyor.
Military Museum’s Manege ise Fin Savunma Gücü’ne genel bir bakışı ve Finli askerlerin geçmişten günümüze hayatını sergiliyor.
Toy Museum (Oyuncak Müzesi), 19. yy başından 1960lara kadar yapılmış porselen bebekleri, oyuncak ayıları ve daha bir çok oyuncağı gözler önüne seriyor.
Susisaari Adasında bulunan Customs Museum, Finlandiya’nın gümrük ve kaçakçılık tarihini anlatıyor.
Bu müzelerin girişleri ücretli. Ama müze kartı alırsanız daha ucuza mal oluyor.
Adada muhteşem parklar, su kuşları, bir çok amfibi hayvan da görmek mümkün. Oturup huzur içinde kitap okunabilecek bir çok yer de var. Uçağı kaçırma hissi olmasa, gönül rahatlığı ile gezilebilir. Suomenlinna’ya gelmek için Market Square’den kalkan feribota binmek gerekiyor. Bir kişi 5 Euro. Helsinki’ye dönerken bilet almanıza gerek yok.
Helsinki’de maalesef vakit darlığından göremediğim ve aklımda kalan mekanlar da var. Bunlar, şehrin kuzey batısında bulunan Töölö bölgesindeki Sibelius Anıtı, eski ahşap evlerin bulunduğu, bir açık hava müzesi olan Seurasaari Adası ve Rock Church de denen, kaya üzerine yapılmış Temppeliaukio Klisesi.
Helsinki’ye Türk Hava Yolları uçuyor. Biletler diğer Avrupa şehirlerine göre şaşırtıcı derecede daha ucuz. Finlandiya’ya gelmişken, bence benim gibi değil, bütün ülkeyi gezmelisiniz. Mesela, kuzey ışıklarını ve irili ufaklı bir çok muhteşem gölleri görebileceğiniz, kayak yapabileceğiniz, Huskiler ve ren geyikleri ile kızak yapabileceğiniz ve Korvatunturi’de bulunan Noel Baba’nın evini ziyaret edebileceğiniz Lapland’e kesinlikle gitmelisiniz.
Bu arada Huskilerle kızak demişken, şunu belirtmeliyim: Bir hayvan hakları aktivisti olarak, o bölgede bu köpeklerle turistlere kızak yaptırılan yerde çalışan bir arkadaşımla bu konuyu daha önceden konuşmuştum. Çünkü turistleri memnun etmek için hayvanlardan yararlanıldığını düşünüyordum. Ama arkadaşım bana, bu cins köpeklerin karda koşmak için yaratılmış olduğunu ve kızağı çekerlerken çok zevk aldıklarını söyledi. Tabi görmediğim için bilemiyorum ama sanırım gerçekten ortada bir hayvan hakları ihlali olsaydı, şimdiye kadar Huskilerle kızak olayı çoktan yasaklanmıştı. Ren geyikleri ile kızak da ayrı bir konu bu arada.
Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Bu seferlik benden bu kadar, sevgili okurlar. Dünyanın başka bir yerinden tekrar görüşmek dileğiyle, hoşçakalın!
Ebru