10 Kasım….

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları!!!

Bugün 10 Kasım. Ölümünün 72. yılında büyük lider, deha, başarılı komutan ve efsanevi kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Onun bize, yani Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde yaşayan tüm insanlara bıraktığı özgür Türkiyemizi defalarca yaptığım yurt dışı gezilerinde karşılaştırma imkanı buldum. Sanayisiyle, bereketli topraklarıyla, iklimiyle, tarihi ve zengin kültürüyle ülkemiz bir cennet. Bizde kadınlara verilen özgürlük,hiç bir müslüman ülkede yok. Kadınlar bu ülkelerde horgörülen, aşağılanan, özgürlüğü hiç bir zaman olmamış ikinci sınıf varlıklar. Ben bir kadın olarak, Atamızın bize, yani Türk kadınlarına verdiği bu büyük hediye adına minnettarım.

Hala nasıl oluyor da kendisine bağzı insanlar dil uzatabiliyor anlamış değilim. Ey sevgili Türk kadınları, Arap dünyasının kadınları bizdeki özgürlüğe o kadar gıptayla bakıyorlar ki, bir şekilde Türkiye’ye gelip burada yaşamak istiyorlar. Neden bazılarınız onlara benzemeye çalışıyorsunuz? Görmüyor musunuz gerçeği? Mustafa Kemal’in izinden gitmek, sizi dinden çıkarmayacak. O zavallılar gibi, siz de mi ikinci sınıf vatandaş olmak istiyorsunuz?

Ey Türk erkekleri, bir erkek centilmen olmalıdır değil mi? Yanındaki eşi ya da kız arkadaşı üşüdüğünde ceketini onun omzuna koymalı, terlediğinde ise üstünü çıkarmasına yardım etmelidir. Yazın çok görüyorum, türbanlı bir bayanın yanında şort giymiş bir erkek. Bu eşitlik midir? Kadın 35 derecede de üşüyor mu yani? Ben bu manzaraya katlanamıyorum. Lütfen herkes sahip olduğumuz özgürlüğü ve layık olduğumuz hayatı bir kez daha gözden geçirsin.

Bugün için size çok güzel bir yazı hazırlamayı düşünüyordum. Yalnız okulumuz Edebiyat Öğretmeni sevgili arkadaşım Tuba Cantenar’ın bu sabah anma töreninde yaptığı konuşması üzerine daha güzel bir yazı hazırlayamayacağımı düşündüm ve kendisinden yazısını istedim. Şimdi bu anlamlı konuşmayı sizlerle paylaşıyorum.

“Sevgili gençler,

Bir edebiyat öğretmeni olarak bu 10 Kasımda biraz farklı seslenmek istedim sizlere…

Yıl 1938…

Belki biraz puslu bir sabah…

Marmara biraz isyankar sanki bugün…

Kasımpatları sabahın ilk ışıklarının onlara hediyesi olan çiğ damlalarını, gözyaşları misali bembeyaz yapraklarından aşağıya akıtıyorlar…

Dolmabahçe’nin o büyük kabul salonundaki duvar saati bu sabah 9’u sanki daha derinden ve yavaş ilan ediyor… Zamanın tik takları beş  dakika sonrasına ulaşamasın diye…

Koca sarayda bütün diller lal olmuş şimdi, bütün gözler yerde ve buğulu…

Bir ömür göçüyor…

Bir tarih…

Bir inanç…

Bir ülkü…

38 yılının 10 Kasımında saat 9’u 5 geçerken Türkiye, Ata’sını uğurluyor.

Kalbi eziliyor…

Paramparça oluyor ruhu…

Soluğu tıkanıyor…

Göz pınarlarında yaş kalmıyor…

Zaman… Yakalanamıyor ki… Yetiştim dediğin anda çoktan geçip gidiyor… Yıllar da öyle… 48,68,98 derken 2000’ler… Ve 2010…

Bütün bu yıllar içinde Türk milleti her 10 Kasımda Ata’sını anıyor… Şiirler okuyor çocuklar O’nu anlatan… Anılar derliyor gençler O’nunla yaşanmış… Marşlar söylüyor diller her bir notasında O’na seslenen… Öğretmen dersini anlatıyor konusu O’nun eserleri olan…

Sonra gün, geceye dönüyor; gece sabaha kavuşuyor…Takvimler 11 Kasımı gösteriyor…Hayat devam ediyor.Şiirler okunmamış gibi,anılar dinlenmemiş gibi,marşlar söylenmemiş gibi ve en kötüsü dersler işlenmemiş, anlatılanlar anlaşılmamış gibi…

Gelin

Bir hayal kuralım şimdi…

Bu 10 Kasımda aramızda çok değerli bir konuğumuz var…

“Ümidim” dediği gençlerin yanıbaşında …İmzasının ya da adının yazılı olduğu kolyeleri boyunlarında taşıyan, hatta bedenine nakşettiren Türk gençliğinin…Genç yüzlere bakıyor şimdi masmavi,ufuk gözleriyle…Öteleri görüyor baktığı yüzlerden,genç yürekleri…Sizce bir burukluk dalgası geçti mi Ata’nın gözlerinden?…

Kulaklarınıza fısıldıyor duyuyor musunuz?

“ Beni anıyorsun; ama anlıyor musun çocuk?

Kırmadan, incitmeden kazanmanın ne çetin bir marifet olduğunu ve sende bunun cevherinin bulunduğunu ?

Aslolanın günü kurtarmak olmadığını?

Sadece doğru konuşmanın değil; hem sözünde hem davranışında dosdoğru olmanın aynı zamanda Atatürk çocuğu olmak anlamına geldiğini?

Emeğin esirgendiği yerde başarı ve zaferden söz edilemeyeceğini?

Düşman kazanmanın kolay; dost kazanmanın ve dost kalabilmenin zor olduğunu?

Benim için düşünmek, çalışmak ve üretmenin yaşamak, var olmak, insan olmak demek olduğunu?

Anla çocuk, geç olmadan. Anla ki bana inanmış, benimle aynı yola baş koymuş sözüyle ve özüyle doğrudan ayrılmamış bütün isimsiz ataların ve ben, huzur içinde olalım.”

Sizin söz veren genç yüreklerinizin sesini duydu şimdi Atatürk… Dudaklarında o mahzun tebessüm, elleri kasımın rüzgarıyla saçlarınızı okşadı usulca…

Yıl 2010…

Saatler çoktan 9’u 5 geçti. Dedim ya zamanı yakalayabilen olmadı ki henüz… Ama bu 10 Kasımda bir kez daha anlıyoruz ki zamanlar üstü bir insanı,  yani  Atatürk’ü anıyoruz.

Ve son söz …

Pekiyi onu gerçekten tanıyor muyuz?

Pekiyi onu gerçekten biliyor muyuz ?

Pekiyi onu gerçekten anlıyor muyuz ?”

Tuba CANTENAR

Türk Edebiyatı Öğretmeni

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

İZLANDA HALK HİYAKELERİ..Ebruli Sayfalar

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.