İSKENDERİYE

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları!!!

Bir daha “yaz bitti” demeyeceğim. Tam “yaz bitti” derken birden birşey çıkıp yine denize giriyorum. Bu sene benim yazım bitmiyor, sevgili okurlar!!! Çünkü geçen hafta yine denize girdim ve epey yüzdüm. Hem de nerede? İskenderiye, Mısır’da!!!

19 – 23 Ekim tarihlerinde People to People International adlı, merkezi Kansas, ABD’de bulunan ve dünya çapında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşunun İskenderiye, Mısır’da düzenlediği bir konferansa katıldım.

2005 yılından beri bu kuruluşun çeşitli faaliyetlerine katılıp, ödüller aldım. 2005 yılında meşhur Hazırlık H sınıfımla “The Gate from Anatolia to Europe” adlı Global Youth Murals Projesi’yle bir mansiyon ödülü aldım. Daha sonra “Kids of Gordion” adlı student chapterıma bir websitesi yaptım ve en iyi websitesi ödülünü aldım. Bunlardan başka birkaç faaliyete daha katıldım. 2008 yılında bu kuruluşun Orta Doğu ve Afrika koordinatörü Mısırlı Ahmed Roushdy, Ankara’ya (Global Youth Service Day) Küresel Gençlik Hizmeti Günümüzde bizi ziyarete geldi. Geçtiğimiz Eylül ayında ise Ahmed bana bu kuruluşun yönetim kurulu sekreterliğine aday gösterildiğimi ve eğer Mısır’da düzenlenecek olan konferansa katılırsam, sekreter olarak seçilebileceğimi söyledi. Ayrıca bu konferans için de bir konuşma hazırlamam gerektiğini de belirtti.
blankblankblankblank

Benim için yine başka bir heyecan başlamış oldu. Bu konferansa Türkiye’den babam Oktay Kuru ve Hacettepe Üniversitesi’nde araştırma görevlisi sevgili arkadaşım Yeliz Demir de katıldı. Benim için ise unutulmaz anlar, sizin için ise okunması gereken yazılar başlamış oldu.

Mısır, hem Afrika hem de Asya’da toprağı olan müslüman bir ülke. Afrika’nın ve Orta Doğu’nun en kalabalık ülkelerinden biri. Eski medeniyetleri, Giza’daki piramitleri ve Büyük Sfenksi ile ünlü gizemli bir ülke.

İskenderiye ise Mısır’ın Kahire’den sonraki ikinci büyük şehri. Akdeniz’e 32kmlik sahil şeridi bulunan tarihi bir kent. İÖ 331 yılında Büyük İskender tarafından kurulmuş, adını da buradan almış. İskenderiye, şimdi yerinde Osmanlıların inşa ettirdiği bir kale bulunan ünlü İskenderiye Feneri ve kütüphanesiyle dünyaya ün salmış. Günümüzde ise Süveyş Kanalı’ndan geçen doğal gaz ve petrol boru hattıyla önemli bir endüstri merkezi.

İskenderiye’ye geldiğimiz ilk gün havanın ne kadar sıcak olduğunu gördük ve Yeliz’le ikimiz kendimizi Akdeniz’in sularına attık. Su, – Sinoplular beni çok iyi anlar – Sinop’un temmuz ayındaki sıcaklığı kadardı desem herhalde yanlış olmaz. “İşte bu” dedim. “İşte bu”, “Yine çok şanslıyım!!!” Çünkü 2010 yılı hala devam ederken yine yüzüyordum. Arkadaşlar, eğer şubat ayında Yeni Zelanda’ya gidip, yüzdüğümü söylersem artık şaşırmayın, olur mu? J

Tüm katılımcılar akşam yemeğine kadar otele geldiler. PTPI’ın genel müdürü, Amerika eski başkanlarından ve ikinci dünya savaşında ise önemli bir görev üstlenen Dwight D. Eisenhower, takma adıyla ‘Ike’ın torunu Mary Jean Eisenhower’ın akşam yemeğine katılmasıyla konferans başlamış oldu. Bayan Eisenhower tam bir asil. Zerafeti, güzelliği ve tavırlarıyla çok hoş bir bayandı. Onunla tanışmak benim için büyük bir şanstı. Hatta onunla yemekte tesadüfen yanyana oturmak çok heyecan vericiydi. Kendisi tam bir hanımefendi ve çok güzel bir bayandı. Onunla sohbet etmek benim için büyük bir onur oldu.

Konferansta şimdiye kadar PTPI ile ilgili yaptığım çalışmaları, örgün ve yaygın eğitimle ilgili uluslararası faaliyetlerimi sundum. Ayrıca bu kuruluşun bir seneliğine yönetim kurulu sekreterliğine seçildim. Bu, ileride yapacağım atılımlar için çok önemli bir basamak oldu.

İskenderiye’de kaldığımız süre boyunca birçok yer gezdik. Bunların içinde tabi ki ünlü İskenderiye kütüphanesini de vardı. İÖ 3. yy’da kurulmuş, daha sonra 391 yılında Hıristiyanlar tarafından bir ayaklanma sırasında yakılmış. Yakılan kütüphanenin bulunduğu alan üzerine yeni bir kütüphane inşa edilmiş ve 2002 yılında faaliyete geçirilmiş. Yeni kütüphanede 8 milyon kadar kitap bulunmakta. Bu kütüphaneye dünyanın dört bir yanından kitaplar hediye edilmiş. İçerisinde üç müze, dört sanat galerisi, bir konferans salonu, bir planetaryum ve bir elyazısı restorasyon laboratuvarı barındırmakta. Ana okuma salonuna girdiğim anda muhteşem bir manzarayla karşı karşıya kaldım. Çünkü burada sanki bir şelale şeklinde akan kitap okuma alanı ve tavanda da güneş ışığından yeterli bir şekilde yararlanmak için paneller bulunmaktaydı. Tabi ki bu muhteşem alanın resmini çekmeden kendimi alamadım.

Gezdiğimiz diğer önemli bir mekan ise tabi ki eski dünyanın 7 harikasından biri olan ünlü İskenderiye Feneri’nin bulunduğu alandı. İlk kez 956 yılında, daha sonra da 1303 ve 1323 yıllarında meydana gelen depremlerle tamamen bir yıkıntı haline gelmiş olan fener, İÖ 247 yılında geceleyin denizcilere yol göstermek üzere inşa edilmiş. Yıkılan fenerin taşlarıyla 1480 yılında Osmanlılar tarafından, eski fenerin bulunduğu yere bir kale kurulmuş. Bu alan turistlerin gezdiği, hediyelik eşya satan seyyar satıcılarla dolu, görmeye değer başka bir yer.

Diğer bir gün ise İskenderiye’de bir yetimhaneyi gezdik. En büyüğü 18, en küçüğü ise 1 günlük olan yaklaşık 50 kadar çocuğu içinde barındıran ve sadece zengin bir hayırsever tarafından idare edilen bir yetimhaneydi. Mısır’da devlete ait bir yetimhane olmadığını duyduğumda ise şoka girmiştim. Zavallı çocuklar, anne babaları olmadan sokaklarda yaşıyorlar, şanslı iseler böyle zengin hayırseverlerin kurduğu yetimhanelere yerleşiyorlardı.

Konferansta bizlerden başka Lübnan, İsrail, Gana, Güney Afrika Cumhuriyeti, ABD ve tabiki Mısır’dan katılımcılar bulunmaktaydı. Tüm katılımcıların PTPI ile illaki yakından ve uzaktan bağlantıları vardı. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlarla tanışmak benim için çok heyecan vericiydi. Oda arkadaşım Lübnanlı Joelle’le harika bir dostluğa adım atmış olduk. Artık benim Lübnan’da, onun da Türkiye’de bir evi var. Muhakkak gelecekte birgün tekrar görüşeceğimize dair birbirimize söz verdik.

Konferansın bitimiyle ilk ayrılan grup bizdik ve diğer tüm katılımcılar bizi uğurlamaya otelin lobisine gelmişlerdi. Hepimiz birbirimize seneye bu konferansta tekrar buluşmak dileğiyle vedalaştık. Benim için çok güzel anılarla dolu bir macera sonlanmış oldu. Uçağa binerken sizin için kaleme alacağım yazımı çoktan kafamda tasarlamaya başlamıştım bile…

Hakkımda Nilgun

blank
Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

İZLANDA HALK HİYAKELERİ..Ebruli Sayfalar

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.