NİLGÜN'ÜN GÜNLÜĞÜ – SİNOP AŞIĞI 
Merhaba Değerli Nilgün’ün Günlüğü Okurları,
U2, Snead O’Connor, ya da Enya’yı dinlediğimde, hep bir gün İrlanda’nın o hüzünlü ve duygu dolu Kelt kültürünü bizzat yaşamayı ve ona tanıklık etmeği hayal ederdim. Neyse ki bu hayalim de gerçek oldu ve geçtiğimiz hafta çok kısa bir süreliğine de olsa İrlanda’daki bir konferansa gitme fırsatı bulabildim. Her zamanki gibi programım çok yoğun olduğu için birçok yeri göremeden geldim. Ama yine de size şimdi anlatacaklarımın hiç de azımsanacak kadar olmadığına inanıyorum.
Birleşik Kraliyet ve İzlanda’dan sonra Avrupa’nın üçüncü büyük adası olan İrlanda adasında, başkenti Belfast olan, 1921’de güneyinden ayrılarak Birleşik Kraliyet’e geçen Kuzey İrlanda ve güneyinde başkenti Dublin olan İrlanda Cumhuriyeti bulunmaktadır.
Birçok sebepten dolayı İrlanda’yı terk etmek zorunda kalan James Joyce, Oscar Wilde ve Jonathan Swift gibi ünlü yazarların başyapıtlarını yazarken anavatanlarındaki o muhteşem coğrafyanın onlara ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum. Çünkü İrlanda, göz alabildiğine yeşillik, sayısız göl ve kayalıklarla kaplanmış birçok girintili çıkıntılı sahilleri bulunan ada ve yarım adalarla bezenmiştir. İrlanda’ya ayrıca “Emerald Island” yani “Zümrüt Adası” da denmesi hiç de şaşırtıcı değil çünkü bütün ada sadece yeşil renkte. Uydu fotoğraflarına da bakarsanız bunu bariz bir şekilde görebilirsiniz.
Gelelim İrlanda’da gezilmesi ve görülmesi gereken yerlere.
Dublin Kalesi, 1204 yılında şehir merkezine inşa edilmiş, 1922 yılına kadar İngilizlerin ülkeyi buradan idare ettiği bir mekândır. Günümüzde ise İrlanda hükümetinin kullandığı bir binadır.
Botanik Bahçesi, 1795 yılında Dublin’in soylu aileleri tarafından, Dublin’in merkezinin 5 km kadar kuzey batısında kurulmuş içinde 20.000 den fazla bitkiyi barındıran görülmeye değer bir mekândır.
Temple Bar, Liffey Nehri’nin güney kıyısında bulunan, ortaçağ havasını koruyan ve canlı müzikleriyle turistlere ve Dublinlilere hoşça vakit geçirten bir mekândır.
Dublin’de bulunan 1191 yılında inşa edilmiş St. Patrick Katedrali, İrlanda’nın en büyük kilisesidir ve görülmeye değerdir. Bu katedralin bahçesinde İrlanda’nın ünlü bira fabrikası ve markası olan Guinness’in kurucusu ve bir zamanlar İrlanda’nın en zengin adamı olan Benjamin Guinness’in bir heykeli bulunmaktadır.
Guinness demişken, bu biranın ilginç bir özelliği var. Musluktan doldurulduğunda kahverengi olan ve biraz bekletildiğinde siyaha dönen bir içecektir. Musluktan yeni dolmuş bira barmen tarafından hemen size verilmez. Bir kenarda bekletilir. Hareket ettirilmemesi ve bira siyaha dönene kadar içilmemesi gerekir. Bu arada siz bardağınızda oluşan renk değişimini gözlemleyebilirsiniz. Bardak tamamen siyaha döndüğünde barmen köpüklenmesi için bardağa biraz daha bira döker. Guinness gerçekten de güzel bir biradır ve asla bir bardak size yetmez.
İrlanda Kahvesi, İrlanda viskisi ve kremadan oluşan alkollü bir içecektir. Genellikle Baileys adlı Irish Cream ile yapılır. Bu kahvenin yapılışını İspanya’da Riopar adlı küçük bir kasabada yazın kavurucu sıcağında bir barmen bayanı izlerken öğrenmiştim. Size de anlatayım. Bardağınızın yarısına kadar sıcak espessonuzu koyduktan sonra içine istediğiniz kadar buz ekliyorsunuz ve sonra Baileys ilave ediyorsunuz. Eğer espresso kullanmazsanız Irish Cream kahvenin tadını almanıza engel olur. Bu arada içine rom, çikolata, krema ve şeker karıştırılarak ve köpürtülerek yapılan birçok İrlanda Kahvesi yapma şekli de var. Ben size en kolayını anlattım. Sıcak yaz günlerinde bu içecek insanın gözlerinizi açıyor. Denemenizi tavsiye ederim.
Bu yazımın ikinci bölümün yayınlanmasını bekleyene kadar aklınızda biraz İrlanda müziği hatırası bırakmak istiyorum ve sizi County Clare şehrinde Peppers adlı bir pubda çektiğim güzel İrlanda müziği ile baş başa bırakıyorum.
İyi seyirler!
