KAYBETTİKLERİMİZ…

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günleri Okurları,

Uzun zamandır sizlere neden yazamadığımı anlatmam gerekiyor diye düşündüm ve artık sizlerle paylaşıyorum.

Okurlarımın birçoğunun bildiği üzere, ben Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği’nde çalışıyorum ve derneğimin bütçesinin ve benim zamanımın el verdiği ölçüde hayvanları kurtarmaya çalışıyorum.

Haziran ayı bütün öğretmenlerin tatilinin başlangıcını getirdiği için, benim için de heyecan verici bir aydır. Haziran’ın gelişi, biz öğretmenler için kendini tatil moduna sokmak anlamına gelir. Ben de bu moda kendimi tam sokmuştum ki, 1 Haziran sabahı Tangal Köyü’nden domuz kurşunu ile vurulmuş bir köpek ihbarı aldım ve hemen kendimi Tangal Köyü’nde buldum. Kurşun köpeğin arka bacağından girmiş, bacağın önünden çıkmış ve gövdesine saplanmıştı. Bacak kemiği tamamen paramparça olmuştu ve ancak Samsun’da bir profesör bu köpeği tedavi edebilirdi. Köpeği hemen Samsun’a götürdüm ve tedavisini Prof. Dr. Ahmet Özak başarılı bir operasyonla yaparak, bacağı kesilmekten kurtardı. Fakat antibiyotik tedavilerinin yapılması gerektiğini ve kemik iltihabının çok zor iyileştiğini de söyledi. İşte bu zamanda Slovenyalı gönüllümüz Jasa Rajsek’in desteğini kesinlikle göz ardı edemem. Jasa (yaşa şeklinde okunur) bu köpeğe o kadar itina ile baktı ki, kontrollerde inanılmaz derecede ilerlemeler görüldü.

Platina & Jasa

Bu arada kaç kere Samsun’a gittim geldim bilemiyorum. Giderken yanımda olan dernek arkadaşım Erkan’a çok teşekkür ediyorum. Çünkü arabada giderken de bir kişinin de arada bir hayvanlarla ilgilenmesi gerekiyordu ve kendisi bu işi inanılmaz derecede iyi yapıyordu.

Aradan iki ay geçti ve her gün Jasa ile birlikte iğnesini yaptığımız, iltihabını üç değişik solüsyonla temizlediğimiz köpek iyileşti! İnanılmaz değil mi? Köpek artık Tangal’a geri dönmeye hazırdı. Fakat tam köye geri gidecekken, köpeğin kızışmasının başladığını fark ettim ve gittiği yerde rahat etsin diyerek kısırlaştırma ameliyatını da yaptırdım. Aradan neredeyse bir hafta geçmişti ki, bir akşam eve geç geldiğimde yerlerde kanlar gördüm. Bir de baktım ki, köpeğin dikişleri sanırım zincirindeki çubuklara takılmış ve açılmıştı. Bütün iç organları dışarı çıkmış bir vaziyetteydi. Hemen veterinere götürdüm fakat köpek orada öldü. Veteriner kliniğinde köpeği ölmek üzere olan bir kişi de vardı. Ama o kişiden yazımın ilerleyen satırlarında bahsedeceğim.

Köpek ölmüştü. Beni en çok üzen, bu köpek için harcadığım tüm emeklerin boşa gitmesi idi. Bu köpeğin ölmesinden tam 3 gün sonra başka bir ihbar daha aldım. Bu sonu gelmeyecek bir acıklı film gibi bir şey, sevgili okurlar. Ortaköy’den gelen zifte bulanmış ve ayağı kırık bir yavru köpek ihbarına koştum. Köpek kurtarmaya giderken, muhakkak arabamda bulundurmam gereken malzemeleri yanıma aldım. Bunlar, iki farklı ölçüde tasma – Çünkü köpeğin ebatını tahmin edemediğim için hem büyük tasma, hem de küçük tasma alırım. Hangisi uyarsa onu takarım. – , zincir, en az bir çift eldiven, karton koliler ve çöp poşetleri. Karton kolileri açar, arabanın bagajına sererim, üzerine de çöp poşetlerini örterim. Kusma, tuvaletini etme durumlarında arabam az zarar görür böylece. Köpek anlatıldığı gibi zift içindeydi ve iki haftadır bu şekilde gezindiğini de öğrendim. Köpeği arabama koyduktan sonra hemen bir benzin istasyonuna gidip, gaz yağı aldım ve hemen banyoya attım. Tanrım! Sil sil sürekli zift akıyordu köpekten. O sırada yanımda bizim dernekten Gizem vardı ve bana daha fazla gazyağı ile silmememi söyledi. Aksi takdirde köpek zarar görecekti. Ziftin büyük bir bölümünü attım köpekten. Ama ertesi gün kemik operasyonlarında başarılı olan Prof. Dr. Ahmet Özak’a, yani Samsun’a gittim.

Zift

Giderken de iki aydır uyuzu geçmemiş olan Ayancık’ta bulmuş olduğum Mentol adını verdiğim köpeği ve bir de son zamanlarda yerinden kıpırdamayan ve hatta kendini sevdirmeyen evin emektar kedisi Sümbül’ü de götürmeye karar verdim.

MentolSümbül

Zifte bulanmış köpeğin bacağının sinirlerinin gitmiş olduğunu ve tedavi edilemeyeceğini öğrendim. Köpek artık üç bacağına basarak yaşayacaktı. Daha sonra Mentol’e baktılar ve Leishmania denilen bir hastalık tespit ettiler. Bu hastalığın tedavisinin olmadığını ve köpeklere ve insanlara bulaştırdığını söylediler. Yapmam gereken şey, diğer hayvanlarım ve kendi sağlığım için ötanazi idi. İnsanlara tatarcık adlı sinekle geçtiği söylenildi. Mentol ölecekti.

Ardından sıra Sümbül’e geldi. Sümbül’ü ellerine alır almaz, gövdesinde kocaman bir yara gördüler. Ben daha önceden görmemiştim çünkü kendisini bana ellettirmiyordu ve tüylerinden yarası da görülmüyordu. Kedim, üç gün önce ölen köpek tarafından ısırılmıştı. Çünkü köpek kedileri hiç sevmiyor ve sürekli kovalıyordu. Sonra aklıma bu köpek evime geldiğinden beri kaybolan kedilerim geldi. Barınak’tan ölüm orucundan kurtardığım ve evin 5m ötesine gitmeyen Antre, Ankara’da bir kır evinin artıklarıyla beslenen Fistan ve barınağa bir haftalıkken gelen ve gözleri açılmamış bir yavru iken eve alıp, annemle birlikte gece gündüz baktığımız Pirinç, bu köpek eve geldiğinden beri kayıptı. Sanırım bu köpek onları ısırmış belki de yaralamıştı. Belki de bir yerlerde öldüler. Bilemiyorum.

AntreFistanPirinç

Samsun’dan geldim ve Mentol’e son bir veda ettim. Daha sonra ona ötanazi yaptırdım. Ne çok ölüm vardı etrafımda. Azrail etrafımda resmen dans ediyordu. Ama daha bakımıma ihtiyacı olan iki mantarlı kedi yavrusu, yaralı Sümbül, bir bacağı kesik köpek Yakışıklı, zifte bulanmış ve bir bacağı ezik Zift, ortakulak iltihabı geçirmiş olan ve sağır olan köpek Oz, ve sağlıkları şimdi iyi olan köpeklerim Zeyno ve Melankoli ve diğer kedilerim Bakır ve Kınalı benim iyi olmamı bekliyorlardı.

Şimdi zaman tünelinde Temmuz ayına geri dönmek istiyorum. 7 Temmuz’da 17 yaşındaki köpeğim Yonca ölmüştü.

yonca & me

Kendimi toparlamaya çalışıyordum. Yonca’nın öldüğü gün eve ayak basan Elmas adını verdiğimiz yavru kedi beni oyalıyordu. Diğer hayvanların da bana ihtiyacı vardı.

Bu arada son bir yılda sağlığını kaybeden Tülay Abla hiç iyi değildi. Bilmeyenler için hatırlatayım. Tülay Sevgi Erşahin, Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği’nin kurucu üyelerinden, kendini hayvanlara adamış, hayatımda tanıdığım en iyi yürekli bir insandır.

Tulay Abla-001

Bir gün Gülay Abla – dernek üyelerimizden biri – beni aradı ve Tülay Abla’nın bir önceki gece acile gitmiş olduğunu, onu ziyarete gideceğini söyledi ve benim de gelmemi istedi. Tabi ki Gülay Abla’yla hemen Tülay Abla’yı görmeye gittim. Tülay Abla’nın canı annemin yaprak sarmasından çok çekmiş. Gülay Abla annemin sarmasına benzetmeye çalışmış ve pişirmiş. Beraber onu gördük. Sarmalardan epey yedi. Yanında yarım bir serum poşeti vardı. Ona serum verilmişti. Doktor bir yığın ilaç da vermişti. Bizimle otururken yoruldu. Biraz uzandı. Sonra ayaklarının çıplak olduğunu gördüm. Biraz üşümüş gibi bir hali vardı. Ona üşüyüp üşümediğini sordum. “Biraz üşüdüm” dedi. “O zaman sana battaniye getireyim.” dedim. Sonra kanepede rahat edemeyeceğini düşündük. Onu yatağına yatırmaya karar verdik. Daha sonra da oradan ayrıldık. Bu, onunla en son konuştuğum zamandı.

Ertesi sabah Gülay Abla beni aradı ve Tülay Abla’nın bizden sonra kötüleşip, tekrar hastaneye kaldırıldığını ve Samsun’a gideceğini söyledi. Hemen hastaneye gittik. Çok değer verdiğim Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Şirin Yurtlu, Tülay Abla’nın başındaydı. Şirin Hanım, çok kritik bir durum olmadığı sürece hiçbir hastasını Samsun’a göndermezdi. Ama Tülay Abla’yı Samsun’a gönderiyorsa, bu hiç de iyi bir durum değildi. Tülay Abla, oksijen desteği olmadan nefes alamıyordu. Ciğerleri çok ağır enfeksiyon geçiriyordu. 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gitmesi gerekiyordu. Onu götüren ambulansa binerken, yanında onu seven diğer dostları da vardı. Beni gördü mü bilemiyorum. Ama onun durumu bana hiç iyi gelmedi. Tülay Abla’yı birkaç günde bir arıyordum. Fakat kendisiyle konuşamıyordum. Durumu ile ilgili haberler alıyordum. Bir kere yoğun bakımdan çıkmıştı ve diğer servise alınmıştı. Bunu duyduğuma çok sevinmiştim. Demek iyileşiyordu. Fakat diğer serviste fazla kalamamış ve durumu daha da kötüleşmişti. Bundan benim hemen haberim olamadı. Çünkü o dönemde Sinopale’nin Sözlü Tarih Film Atölyesi’nde İranlı yönetmen Ayat Najafi’nin tercümanlığını yapıyordum ve Tülay Abla’nın durumunun iyiye gittiğini düşünüyordum.

Yazımın başında veteriner kliniğinde köpeği ölmek üzere olan birinden bahsetmiştim. İşte o kişi Rauf Abi idi. Rauf Abi, Tülay Abla’nın eşidir. Köpeği Garip’e o gün bir araba çarpmış ve hayvanın tüm kemikleri parçalanmıştı. “Tülay, seni bekliyor.” dedi bana. Ben yoğun bakıma kimseyi almadıklarını düşünüyordum hâlbuki. Hemen ertesi gün Samsun’a gitmeye karar verdim. Benim köpek öldükten sonra o da Garip’e ötanazi yaptırmış meğer. Bunu ben daha sonra öğrendim. Köpeğim öldüğünde ben ağlarken, beni teselli etmişti Rauf Abi.

Ertesi gün, Samsun’a gittik. Arabada Rauf Abi, Gülay Abla ve diğer dernek üyelerimizden Ayşegül Abla da vardı. Yoğun bakıma 2 kişiden fazla almıyorlardı ve Ayşegül Abla’yla ben Tülay Abla’nın yanına giremedik. Bize sadece ekrandan görüntüsünü gösterdiler. Rauf Abi ile Gülay Abla onun yanına çıkabildi. Durumu aynı idi. Yatağında rahat olmadığını söylemiş. Oksijen desteği olmadan nefes alamıyormuş. Tülay Abla en azından hastaneye kadar gittiğimi öğrendi. Biraz olsun içim rahat bu konuda. 4 gün sonra yani 7 Ağustos’ta ise Samsun’dan kötü haber geldi. Tülay Abla ölmüştü. Dünya tatlısı, hayvanların koruyucu meleği Tülay Abla artık aramızda değildi. Benim üzüntüm iki kat daha fazlaydı. Çünkü dernekle ilgili her şeyi ona sorardım. Nasıl yapacağımı öğrenirdim. Sinirlendiğim zamanlarda beni yatıştırır, olaylara daha sakin yaklaşmamı söylerdi. Onu ne zaman arasam, bana hep vakit ayırırdı, yapması gereken bir yığın iş olsa bile. Şimdi ben akıl hocamı kaybetmiştim. Hayvanlar da öksüz kalmıştı. Kendisine mi üzüleyim, hayvanlara mı üzüleyim, kendime mi üzüleyim bilemedim.

Sinop, hayvan dostu, yüce yürekli, tam bir iyilik meleği olan bir insanı kaybetti. Bütün Sinop’un ve tüm hayvanların başı sağ olsun. Onun gibi bir insan bu dünyaya çok nadir gelir. Onun için bu söylediklerim aslında az bile. Ben sadece onunla 4 senedir beraber çalışıyorum. Beraber çok zor günler geçirdik. Ama hep birbirimize dayandık. Birlik olduk. Beraber olduk. Çok şey paylaştık. Bunların hepsini hayvanlara duyduğumuz saygı ve sevgi sayesinde yaptık. Çünkü onlar da bu dünyanın bir parçası, bazılarımız kabul etmese de. Tülay Abla’nın şu anda huzur içinde yattığını düşünüyorum. Çünkü yardım etmiş olduğu hayvanlar eminim şu anda onun çevresinde, onu mutlu ediyorlardır. Sayısız hayvana iyiliği dokundu Tülay Abla’nın. Hiç çekinmeden 10larca köpeğin olduğu boxlara girer, her birini muayene eder, yaralarını temizler, onları severdi. Sokaklardan hasta kaç tane hayvan kurtardığını ben tahmin bile edemiyorum. Kimseyi kırmazdı. Herkese iyi davranırdı. Herkes de onu çok severdi. Cenazesi çok kalabalıktı. Allah rahmet eğlesin.

Sinop, sadece Tülay Abla’yı kaybetmedi. Aynı zamanda hayvan dostu Dr. Şirin Yurtlu, Sinop’tan ayrıldı, İstanbul’a gitti ve nişanlandı. Ona ömür boyu mutluluklar diliyorum. Kendisi de en az bizim kadar çok hayvanlara yardım etmiştir. Bir gün nöbeti olduğunda Şirin Hanım beni aradı ve hastanenin tam önünde bir köpeğe araba çarptığını ve acil Samsun’a gitmesi gerektiğini söyledi. Nöbeti olmasa o götürecekti. Hemen köpeği ben Samsun’a götürdüm. Orada filmi çekildi. 3 bacağı kırılmıştı. 2 bacağı kendiliğinden iyileşebilecekti fakat bir tanesinin ameliyat olması gerekiyordu. Köpek, Samsun’da kaldı ve geriye kalan tüm zamanlarda köpeğin takibini Şirin Hanım yaptı.

Sinop’tan giden başka değerli bir insan ise Erfelek Devlet Hastanesi’nde çalışan Dr. Ayhan Özcan, Sinop’un ikinci hayvanları koruma derneği olan Sinop Doğal Hayatı ve Hayvanları Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği’nin kurucusu. Kendisi Erfelek’te hayvan barınağı kurulmasında etkin rol aldı. Birçok engellerle karşılaştı. Çok zorluk yaşadı. Ama ne yaptıysa hayvanlar için yaptı. Bir kere hayvanlar için çalışmaya başlayınca, sonu gelmeyecek zorlu bir yola girdiniz demektir zaten.  Ona da hayatında kolaylıklar diliyorum.

Ne kadar çok kaybettiğim(iz) varmış değil mi? Daha düşündükçe aklıma geliyor ama söylemeden edemeyeceğim. İşitme engelli Ankara kedim Loli’ye de Mayıs ayında araba çarptı ve öldü. İlan vermeme rağmen nedense kimse bu güzel kediyi istememişti. Ona da çok üzüldüm.

Loli & Ben

Son olarak Kasım 2014’te yaşlılıktan ölen kedim Sortie’yi de burada anmak istiyorum. Sortie (sorti diye okunur) çok özel bir kediydi. Çünkü Türkiye’nin ilk astım teşhisi konulan kedisi idi. Ona Amerika’dan özel bir soluma aparatı getirtip, astım spreyini solumasını sağladım. Öldüğünde çok yaşlıydı. Şimdiye kadar karşıma çıkan en zeki kediydi. Öldüğü günün sabahı Ayancık’a giderken yolda Sinop’un efsanevi atları olan yılkı atlarını görmüştüm. Tam 4 taneydi. Bir tanesi taydı. Demek çoğalıyorlardı. Resimlerini çekmek istedim fakat ben telefonumu bulana kadar onlar gözden kaybolmuşlardı bile. Çok heyecanlanmıştım. Akşama Sinop’a döndüğümde ben anneme iyi bir haber vermek isterken annem, Sortie’nin iyi olmadığını söyledi. Sortie, komaya girmişti ve bir saat sonra da öldü. Nilgün’ün Günlüğü’nün admini halam Nilgün Cabacı, bana doğum günümde Sortie’nin portresini yaptı ve onu odama astım. Kedim ölmemişti. Capcanlı karşımda duruyordu artık.

Sortie

Burada bahsedemediğim ve kollarımda ölen birçok yavru köpek de oldu yılbaşından bu yana. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum fakat ölecek olan ölüyor. Sadece biraz yıprandım diyebilirim. Tek isteyim, insanların bizi aramadan önce bu hayvanlara kendilerinin bir şeyler yapmaya çalışması. Çünkü bizler de tam zamanlı çalışan başka işi gücü olan insanlarız. Başka sorumluluklarımız da var. Gerçekten kimsesi olmayan ve yardıma muhtaç hayvanları kurtarmaya çalışıyoruz. Yani karşınıza bir yavru kedi çıktığında lütfen bize göndermeyin. Evinizde bir süre tutun, biz de onlara yuva bulalım. Ya da hasta bir hayvanın tedavisini siz üstlenin mesela. Gelir kaynaklarımız o kadar sınırlı ki, size anlatamam. Üstelik dernekteki sayımız da azaldı.

Eğer karşınıza yardıma muhtaç bir hayvan çıkmışsa, siz ona merhamet edip, kurtaracak en doğru kişisinizdir.

Bundan sonra sizinle daha mutlu haberleri paylaşmak dileğiyle, sağlıcakla ve mutlu kalın!

Ebru

Hakkımda Nilgun

blank
Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

İZLANDA HALK HİYAKELERİ..Ebruli Sayfalar

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.