Yeoni ve Üvey Annesi

Bir zamanlar Yeoni adında genç bir kız yaşarmış. Işık saçan yıldız gibi gözleriyle, parlayan ay kadar güzelmiş. Ne yazık ki annesi uzun zaman önce ölmüş, babası da tekrar evlenmiş. Üvey annesi ona çok zalimce davranıyormuş ve sürekli zavallı kıza acı çektirmek için yeni yöntemler buluyormuş. Ona o kadar çok ağır iş yaptırıyormuş ki, bir zamanlar bir terzi işi gibi düz, uzun olan o güzelim saçları saksağan yuvası gibi çarpık çurpuk ve karman çorman hale gelmiş.

Soğuk bir kış günü, Yeoni’nin üvey annesi, taze sebze toplaması için onu dağlara yollamış. Kışın ortasında taze sebze bulmak tabi ki de mümkün değilmiş ama yine de onu yazlık ince bir kıyafetin içinde eline bir sepet verip gitmeye zorlamış. Yeoni belki dağda karların diplerinde gömülmüş olabilecek sebzeleri bulmak üzere yola çıkmış. Fakat hiç bir şey bulamamış. Çok geçmeden, kısa olan kış günü sona ermiş ve hava kapkaranlık olmuş. Artık eve geri dönemezmiş, bu yüzden geceyi geçirebileceği bir mağara ya da başka bir yer aramaya başlamış. Çok gitmemiş ki, bir kapıyla karşılaşmış. Kapıyı itmiş ve içinden geçmiş. İçeride geniş bir tarla görmüş ve bu tarlanın tam ortasında sazdan yapılmış bir ev duruyormuş. Evin kapısını çalmış ve genç bir delikanlı çıkmış. Nazik bir şekilde, ‘Neden buraya geldiniz? Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?’ diye sormuş.

Yeoni, ona hüzünlü hikâyesini anlatmış. Delikanlı çok sempatikmiş. Hemen tarlaya gidip, ona taze küçük şalgamlardan getirmiş. Yeoni, delikanlının bu iyiliğinden ötürü çok teşekkür edip, tam geri dönmüş ki delikanlı arkasından durdurmuş. ‘Benim adım Söğüt,’ demiş. ‘ Lütfen buraya tekrar gelmekten çekinme. Ve ne zaman gelirsen, ön kapıda dur ve “Söğüt, Söğüt, Söğüt Yaprağı! Yeoni geldi, lütfen kapıyı aç.” diye seslen. Sonra ben çıkıp, seni karşılarım.’ demiş. Sonra ona üç tane şişe vermiş, biri beyaz, biri kırmızı ve biri de maviymiş. ‘Bu üç şişeye çok iyi bak,’ demiş. ‘Beyaz şişenin içindeki sıvı ölünün kemiklerinde etin büyümesini sağlar. Kırmızı şişenin içindeki sıvı kan üretir. Son olarak, mavi şişenin içindeki sıvı ise bedene can verir. Bir gün bunları kullanman için bir nedenin olabilir.’

Sabah Yeoni eve geri geldiğinde, üvey annesi onu taze sebze ile gördüğünde çok şaşırmış. Sonra üvey annesi, Yeoni’yi aynı iş için tekrar göndermiş ve Yeoni aynı şeyle tekrar gelmiş. Üçüncü kez, üvey annesi, hep aynı mesafeyi koruyarak onu takip etmiş, böylece de hiç görülmemiş. Yeoni’nin kapının önünde durup, ‘Söğüt, Söğüt, Söğüt Yaprağı! Yeoni geldi, lütfen kapıyı aç,’ dediğini duymuş, tam o sırada delikanlının çıkıp, onu içeriye aldığını görmüş. Bir süre sonra Yeoni, sepet dolusu taze küçük şalgamlarla dışarıya çıkmış. Üvey annesi, kız eve gelmeden önce, kestirme yoldan alelacele eve yetişmiş.

Yeoni eve vardığında, üvey annesi ona doğru kaba bir şekilde, ‘Senin gizli bir aşkın var. Ben her şeyi biliyorum.’ demiş. Yeoni hiçbir şey söylememiş, çünkü üvey annesinin söylediği sözü inkâr etmenin bir anlamı yokmuş. Babasının duygularını inciteceğinden dolayı, bu adaletsizliği babasına anlatamamış.

Ertesi sabah üvey annesi dağlara çıkıp, kapının önünde durmuş. ‘Söğüt, Söğüt, Söğüt Yaprağı!’ diye bağırmış. ‘Yeoni geldi, lütfen kapıyı aç.’ demiş. Delikanlı hemen dışarı çıkmış ve kapıyı açmış. Onu görür görmez, ‘Sen de kimsin?’ diye sormuş. Cevap vermeden üvey annesi delikanlıya doğru koşmuş ve onu bir darbede öldürmüş. Sonra evi ve tarlayı ateşe verip yakmış ve her şeyi tamamen yok etmiş.

Ertesi gün, Yeoni’yi yine daha fazla taze sebze getirmesi için yollamış. Kapıya geldiğinde, yine aynı şekilde seslenmiş, fakat hiç cevap gelmemiş. Bu yüzden kapıyı itmiş ve içeri girmiş. Koskocaman bir ıssızlık onu karşılamış, ev kömür kalıntılarının içinde, tarla da yangından simsiyah olmuş bir haldeymiş. Tam önünde ise delikanlının parçalara ayrılmış kemikleri duruyormuş.

Hemen üzüntüsünün ve acı ağlamasının üstesinden gelmiş, delikanlının ona verdiği şişeleri hatırlamış. Kemikleri bir araya getirip, tam bir iskelet şeklinde ortaya sermiş. Sonra şişeleri çıkartmış ve beyaz sıvıyı üzerlerine dökmüş. Birden bire et belirmiş. Daha sonra bedenin üzerine kırmızı sıvıyı serpmiş ve damarlardan kan geçmeye başlamış. Son olarak mavi sıvıyı delikanlının üzerine dökmüş ve delikanlı gözlerini açmış ve gülümsemiş. ‘Ben göklerin efendisinin hizmetkârıyım,’ demiş. ‘Dünyaya yağmurun yağmasını sağlamak benim görevimdir. Fakat kısa bir süre önce sana yardım etmek üzere gönderildim. Kışın ortasında şalgam ektim ve benim emrimle yağan bahar yağmuruyla onu suladım. Şimdi görevim tamamlandı ve göğe geri dönüyorum. Sen de benimle geleceksin ve benim gelinim olacaksın. Haydi gidelim.’

Bu sözlerle onu elinden tutmuş ve gökyüzüne doğru giden gökkuşağına binip gitmişler.

 

Anlatan Jeong Deokjo; Eonnyang (1914)

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

İZLANDA HALK HİYAKELERİ..Ebruli Sayfalar

Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.