2.grup,2.gün ttnet’çiler..

Nasıl başlık koyacağımı da bir türlü bilemedim. Dün çok yorulduğumdan yazamamıştım. Bu akşam 2 günü birden yazayım dedim.Arkadaşlarıma da söz verdim çektiğim resimlerden de web siteme koyacağım diye)))

Sabah 8.30 da SKY Kulübüne giderken, havanın kapalı oluşuna çok üzülüyordum, ama bir yandan da üzülme Nilgün bilmiyor musun buranın havasını, kadın gibi değişkendir diyordum.)))Gerçektende öyle oldu.Öğlene kadar hem sisi  gördük,hem yağmuru.Öğleden sonra ise bunların tam tersi yazdan kalma bir güne merhaba dedik. Bugün ilk durağımız Seyit Bilal Hazretleri oldu. Yine kapıda, çalıştığım bölümleri anlattım))))))Ya biliyor musunuz tarih hoşuma gitmeye başladı. Üstelik halka mâl olmuş efsaneleri öğrenmek ve anlatmakta  güzeldi. Çok şükür hiçbir arkadaşımda kazık soru sormadı))))Hep sorular çalıştığım yerden çıktı.))))

Seyit Bilal Hazretlerinden doğru, Arkeoloji Müzesine gittik.Sağ olsunlar grup halinde gittiğimiz için ,müze müdürü bize rehberde verdi.O arkadaşta bizleri bilgilendirdi.Gerçekten çok güzel bir müzeye sahibiz.Ne yazık ki ben bunca zamandır müzemizi ziyaret etmemekle çok şey kaçırmışım.Bu yazımı okuyan ve Sinop’ta yaşayan arkadaşlarıma ve Sinop’a ziyarete gelecek kişilere de görmelerini öneririm.Bahçesinde daha benim çocukken üstüne çıktığım aslanlar vardı, bu sefer üstüne çıkmadım ama, yanında arkadaşım resmimi çekti. Sonra annemi anımsadım,’kızım dikkat et düşme ‘diyen sesi geldi sanki kulaklarıma.

Oradan Etnografya Müzesine(Aslan Torun Konağı) gittik. Arkadaşım Fatma (arkeolog) sağ olsun raporlu da olsa gelip konağın tarihçesini anlatıp bizi bilgilendirdi. Bu arada konağın bahçesini de mükemmel düzenlemiş. Kendisine hem verdiği bilgilerden ve hem de bahçesine kattığı güzellikten dolayı çok teşekkür ederim.

Bu ziyaretlerimde, şundan bir kez daha emin oldum ki, Sinop Halkı gerçekten yaptığı işi seven, yardım seven,

yabancıya çok ilgili , saygılı, sevgili kişiler..Ben boşuna kendime Sinop Aşığı demiyorum.))))

Sonra doğruca Tarihi Sinop Cezaevi’ne gittik. Müzede arkeolog ,ceza evi hakkında da bize bilgi vermişti.Çok iyi oldu.Sabahattin Ali’nin yattığı kovuşa girdik.Aldırma Gönül Şiiri büyük bir levhaya yazılıp duvarına konulmuş.Bakın size bir şey itiraf edeceğim. Misafirlerimizle yaptığımız bu gezinin en büyük yararını fotoğraf çekmede gördüm. Gerçekten aralarında usta fotoğrafçıların olması benimde bilgimi artırdı. Acaba bende hedefimle birlikte, fotoğraf makinemi de mi büyütsem diyorum.))Bir başka güzel tarafı da yeni arkadaşlar, dostlar tanımak çok güzeldi.)))

Fotoğrafçı Hamit Hocam cezaevi kovuşlarında öyle güzel bizleri yönlendiriyordu ki, kendimi film çekiliyor da bende oyuncuyum gibi hissettim.Benimde verdiğim pozlarda farklılık olduğunu göreceksiniz.B Kısmına yine giremedik, Parmaklıklar Ardında ki dizi çekimleri yüzünden.

Daha sonrada medrese’ye ve Alladdin Camiye giderek yemek öncesi programımızı bitirdik.

Saat 13.30da Akliman’a giderken güneş yüzünü iyice göstermişti. Bizimde yüzümüz güneş gibi

aydınlandı.

Izgaralar hazırdı ve diğer grup (yelkenciler) bizden önce gelmişlerdi. O gruptaki yelkenci bayanlarla da öğlen yemeğinde beraber olup sohbet etme imkanı yakaladığım için mutlu oldum. Biz yemeğimizi yerken etraftaki sevimli köpekleri doyurmamak olmazdı tabii. Artan yemekleri, kemikleri fırlattıkça, onlarda kuyruklarını mutlu mutlu sallıyordu.))))

Semaverle gelen çaylarımızı deniz kıyısındaki masalarda içtik, sonra teknede poz poz resimler çektirdik, ip atladık, top oynadık.)))))))))Ayyy her şeyi de yazmasam çatlarım)))))

Eşim boşuna demiyor, aile sırrı diye bir şeyimiz kalmadı diye)))))))))))))

Sonra Hamsaroz Koyuna gittik. Deniz durgundu. Ağaçların yeşili ile denizin mavisi birleşmişti birçok noktada. İleride bir kayık, içinde ağ atan insanlar ve küreklerin oluşturduğu, denizin üstündeki dalgalanmalarla görüntü  harikaydı. Yaa dedim; Tanrım sana ne kadar çok teşekkür etsem az.Biz ne güzel bir yerde yaşıyoruz.İyi ki işsiz kaldığımızda, Sinop’u diğer arkadaşlar gibi terk etmemişiz.

Tepegöz efsanesinin geçtiği mağaraya bende indim bu sefer. Çok muhteşemdi, çok yarasa olurmuş o mağara da.Ama ben muhteşem bir lacivert ve harika güzellikte küçük bir koy gördüm. Şimdi ara ara düşünüyorum acaba ben Sinop’a aşık olduğum için her şeyi güzel mi görüyorum ki????Hani derler ya kuzguna yavrusu güzel görünür diye.)))

Gelen misafirlerimizin Sinop için en şaşırdıkları şey, trafik lambalarının olmayışı oldu)))Vaktin zamanında koyulmuştu ama,trafik aksadığı için kaldırılmıştı))))

Bu arada Sinop’ta sahilde, bol miktarda inek olduğunu da gördük. Daha yaz sezonu açılmadı, şimdi bizim zamanımız diye salına salına geziyorlardı.

İnce buruna gittiğimizde ben, bir önceki gibi aşağılara inmedim.Ama hiç merak etmeyin sizin için çektiğim manzara resimlerini ve gördüğüm tarihi yerleri detaylı şekilde anlatıp, resimlerini de yayınlayacağım.

Ve son durağımız Sarıkum  oldu. Sahilde kuru dalları toplayıp ateş yaktık.Denizin pürüzsüz oluşu,güneşin artık yavaş yavaş vedalaşmasıyla oluşan güzellik, bizim denize ayaklarımızı sokmamıza vesile oldu. Vallahi pek öyle soğukta değildi. Küresel ısınmanın  etkisi demek ki.

Dönüşe geçtiğimizde bir iki kez de Sarıkum Gölündeki kuşları görüntülemek için durduk.

Sinop merkeze yaklaşırken hepimiz yorgunluktan uyuklamaya başlamıştık.)))Dün akşam neden yazamadığımı anladınız şimdi değil mi?)))))))Affedildim mi?)))))