Nazım Hikmet’in şiirlerini gerçekten çok severim.
“EEEEEEEEEY…
kızım, annem, karım, kardeşim
sen
başında güneşler esen
altın gözlü çocuk,
altın gözlü çocuğum benim;
deli çığlıklar atıp avaz avaz
burnumun dibinden gelip geçti de yaz,
ben, bir demet mor menekşe olsun
getiremedim
sana!”
Nazım Hikmet’in kadınlara bu kadar düşkün olduğunu bu kitabı okuyana kadar bilmiyordum. Kadınlarla ilişkisi, bir şekilde cezaevinde bile devam etmiş. Bu kitap da yazar Tuna Serim, Piraye ile olan ilişkisini yazmış. Diğerlerine de kısaca değinmiş. Kitabın arkasında yazanlar şöyle:
”Kalbimin kızıl saçlı bacısı Nazım ve Piraye, geçen yüzyılın en unutulmaz aşk öyküsü.
Birbirlerini çok seven, ama kavuşamayan, aşkları karşılıklı yazdıkları mektuplarla süren, sonu ayrılıkla biten bir yaşam…Bir yanda hayatının en büyük aşkına tutulmuş bir kadın, öte yanda polislerle, tuzaklarla ve kadınlarla çevrilmiş bir erkek.
Onlar şiiri paylaştılar, bir büyük aşkı, acıları, hasretleri, umutları… Nazım hiçbir kadına Piraye kadar güvenmedi, ona duyduğu sevgiyi başka bir kadında bulamadı. Şiirlere ve mektuplara döktüğü aşkı, sevginin başyapıtı oldu. Nazım’ın yalnız Piraye’si yoktu, bir de inançları vardı. O inanç ikisinin arasına kara bir duvar gibi dikildi, ikisini de hırpaladı, tüketti, ayırdı. Sevgi narindir, kırılgandır, bu yüzden yetmedi, çünkü egemen güçler ikisini ayırmaya kararlıydılar. Direndiler ama kaybettiler. Nazım yok olmamak için kaçtı ve kızıl saçlı bacısını terk etmek zorunda kaldı.
Nazım’ı ortadan kaldıramadılar ama aşkını bitirdiler; ikisinin dirençle sürdürdüğü savaşta, kaybeden Piraye oldu. Piraye yalnız Nazım’ı sevdi, ama en büyük acıyı da onunla tattı.
Nazım ve Piraye aşkının ilk kez yazılan bu romanı, efsane haline gelmiş iki insanın umutsuz aşklarını, kıskançlıklarını, 1940-50 ve 60’lı yılların Türkiye’sini anlatıyor.”
Piraye…Nazım’ın Kızıl Saçlı Bacısı….Çok sevmiş Nazım onu, ne şiirler yazmış, ne mektuplar yazmış , cezaevinden ona.
Piraye’de , Nazım’a olan aşkı yüzünden çok acı çekmiş. Piraye 2 çocuklu bir kadın, kocası kendisini terk edince kızına kayınpederi bakmış, oğlunu kendi yanına almış.
Nazım, Piraye’nin oğlu Mehmet’i, kendi oğlu gibi sevmiş.
1933 yılında evlenmeye karar veriyorlar. Ama 1933 yılının Mart ayında, Nazım tutuklanıyor. Piraye sevgilisiydi, tutuklandıktan 4 ay sonra cezaevi müdürünün sorusu üzerine nişanlıyım der. Artık mektuplarında ona öyle hitap eder:
“Nişanlım benim, yüzüğünü kalbimde taşıdığım, kalbime geçirdiğim sevgili ! Sana öyle hasretim ki…
Nişanlın”
Karıma Birinci Mektup isimli şiirinde de şöyle yazar:
“Yavrum! uyuyamıyorum!
Görünmez kuşlar ötüyor
üstünde kızıl ağaçların.
Alevli bir duman gibi tütüyor
Gözlerimde saçların!
Saçların altın
dudakların nar
koyu kehribar
gözlü sevgilim
Çıkacağımdan
emin değilim.”
Tutmaz bizleri af…
Elbette ben
Böyle demirlerle bölünmeyen
Aya
Kavgaya
Ve sana kavuşacağım
Günün birinde…
Hiç de umudunu yitirmez Nazım, her zaman tutukluluğunun kalkacağını düşünür.Ve çıkarda gerçekten. Piraye ile sesiz sedasız evlenirler. Ve yine tutuklanmalar başlar. Bu arada cezaevinde kendisini ziyarete gelen kadınlara da aşık olur.
1938 de tekrar tutuklanır ve 35 yıllık cezaya çarptırılır. İlk zamanları çıkmak umudunu yaşasa da, 10 yıl sonra affın çıkacağından artık umudunu kesmiştir .Bu dönemde en güzel aşk şiirlerini Piraye’ye yazar.
Açlık grevine başlar cezaevinde..…..Ve……..
Aaa neredeyse romanı anlatacağım. Siz en iyisi alıp okuyun.360 sayfalık bir kitap. Sonunda da bir çok fotoğraf paylaşmış yazar. Nazım’ın, Pİraye’nin ve diğer eşlerinin.
Güzeldi…Aşkları ve Nazım… Kim bilir beklide bu aşklar ona bu kadar güzel şiirler yazdırdı. Her yeni aşkı ilham oldu ona….
2011 de Nazım Hikmet’en bir şiir seslendirmişim, tekrar paylaşmak geldi içimden.
İyi geceler.