Kazablanka’da, güneş doğduğunda sabah 8.30 du, Sinop’tan 3 saat geriydi.Biz geç kalmayalım diye telefon servisi tarafından, saat 7.00 de uyandırılmıştık.
Kalkıp perdeleri açtığımda,hava karanlık ,ama etraf ışıl ışıldı.Koca bir liman duruyordu karşımızda. Hemen hazırlanıp kahvaltıya gittik,limanın ışıltıları karşısında kahvaltımızı yaptık.
Fas’ı oldum olası merak etmişimdir. Hatta özel olarak sadece bir Fas turu bile yapmak aklımdan geçmiştir. Kısmette bugün görmek varmış. Bugün Kazaplanka’yı göreceğim için çok heyecanlıydım.
Otobüsümüz saat 9.00 da geldi ve hemen hareket ettik. Limandan ayrılırken ilk dikkatimi çeken etrafın kirliliği oldu.
İlk gittiğimiz yer1,5 saatlik uzaklıktaki Rabat’i.Rabat Fas’in başkenti.Fas 1956 yılına kadar, Cezayir ve Batı Sahra’ya bağlı , Fransa’nın sömürgesi olarak kalmış,29 ekim 1956 da bağımsızlığı kabul edilmiş.
Kazablanka büyük bir ticaret merkezi.Fas’ta yaşayanlar,Fas için, Batıdaki Kent anlamına gelen El Marip, müslümanlarda Murocco diyorlar.Fas Afrika Birliğine üye değil.Resmi dili Arapça, 2. Dil olarakta Fransız’ca konuşuyorlar.
Limandan Rabat’a giderken yollardaki binalar çok döküktü.Yine dikkatimi çeken şeylerden biride, motosiklet kullanan sürcüler,karşı şeride, ortadaki refüjden motosikletlerini ellerine alarak ,yada refüjün üstünden motosikletleriyle geçiyorlar. Yoksa kavşağa gelip döneyim, yada U dönüşü işaretini görüp geçeyim diye birşey yok.Sabah trafiğine yakalandığımiz için , yollar çok kalabalıktı.
Eski Fas Kralı,II.Hasan’ın en büyük oğlu,6. Muhammed şu anda yönetimde bulunuyor.Ve her dükkanda resimleri asılı.
Kazablanka’da 5 milyon, Rabat’ta 3 milyon,Marekeş’te 1,5 milyon insan yaşıyormuş.
Kazablanka’da bulunan dünyanın en büyük ikinci camisi 1980-1993 yılları arasında yapılmış.
Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanan ve Bouygues tarafından inşa edilen cami,Atlantik kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen bir alan üzerine inşa edilmiş. Aynı anda 25.000 kişinin cami içinde ,80.000 kişinin avluda namaz kılmasına olanak verecek derecede geniş olan caminin minaresi, 210 metrelik uzunluğu ile dünyanın en uzun minaresi.
900 milyon euroya mal olmus.2500 kişi, çift vardiya yaparak bitirmişler bu camiyi.Çatısı açılıp kapanabiliyormuş.Ve kapılarıda gümüşten. Bu bilgileri bize,rehberimiz aktardı.
Simdi yaşadıklarımı ben yazayım sizlere:
Önce Rabat’a gittik. Yollarda gördüğüm bazı bayan Fas’lıların başları açıktı. Özellikle talebe görünümlü olanların.Evler o kadar eski ve dökük görünüyordu ki, bazı balkon ve camlardan çamaşırlar sarkıyor, yarısı içeride , yarısı dışarıda sarkan kilimler görüntüyü daha da kötüleştiriyordu.
Şehre girdiğimizde durum değişti.
Ara ara karşımıza çıkan beyaz villa tipli evleri görünce sevindim.Rabat’tı hem görecek, hem de öğle yemeği yiyecektik.
Önce V. Muhammed Anıt mezarını , Kraliyet sarayını gördük. Saraya fazla yaklaştırmadılar.Önünde birçok koruma vardı.
Kule Hasan diye adlandırılan yerde,Roma dönemini anımsatan sütünlar dikkat çekiyordu.
Bu arada kapısında atın üzerinde sabit duran atlı askerler vardı.Hemen hemen herkes resim çektirdi. Atlarda ,askerlerde bu duruma çok alışmışlar ki sakince duruyorlardı.
Yine bu alanda “Muhammed V Anıt Kabri’’ vardı. Yanlarda Fas bayrakları ,ortada 5. Muhammed’in mezar anıtı,yanda da,II.Hasan’ın ve prens Abdullah’ın mezarları vardı. Üst kattan görebildiğimiz bu mezar anıtın etrafı, Fas sanatının güzellikleri ile kanaviçe gibi işlenmişti.Balkon gibi üstten baktığımız bu yerin dört tarafında askerler nöbet tutuyordu.
Oradan nane çayıyla ünlü,Oudaya Kalesine gittik. Burada çok fazla turist vardı.Kaleye girer girmez hemen nane çayı getirdiler, plastik bardakta nane yapraklarıyla dolu bir çay içtik. Bir bardak 2,5 euroydu. Oraya gelirken, sanırım ortamı çok pis bulmam bende değişik bir duygu oluşturdu. Sanki her şey pis gibi gelmeye başladı. Aslında fazla titiz biri değilimdir ama, zor içtim nane çayını, bardağın çevresini iyice ıslak mendille temizledim. Bu arada Fas’lı erkekler ev yapımı kekler, kurabiyeler satıyordu. Görüntüleri çok güzel olsa da ,canım çekse de, yinede almadım, alamadım. Her şey pis göründü bana birden. Bizim Müslüman ve Türk olduğumuzu öğrenince ilgileri daha da arttı. Şambaba,şambaba alsana diyorlardı.)))
Girişte bize şimdiki krallarının aile fotoğrafını gösterdiler.Çaylarımız bitince de hemen kalktık. Yolumuz uzun, gezilecek yerlerde çok olunca ve hele hele zamanda kısıtlıysa resmen koşarak geziyorsunuz.
En nihayet, Atlas Okyonusu kıyısında denize sıfır lokantamıza geldik. Bizlere önce salata ikramları oldu,ardından balık,karides kızartması getirdiler. Tatlı olarakta,krem karamel sundular.Balıkları sanki bizim mezgitin tadındaydı, karidesler özel marine edilmişti, tatları çok güzeldi.En enteresanda salatalarıydı. alışık olmadığımız tatdaydı,pilavda vardı içinde.
Okyonus manzarası eşliğinde yemeğimizi yedik, sonra Kazablanka’ya döndük.
İlk olarak bizi argan yağı satılan dükkana götürdü, Fas’li rehberimiz. Bunun yanında kolostrol, sedef hastalığı,basur, ağrı ve cilt içinde birçok yağ ve bitki satılıyordu.Öyle bir pazarlıyorlar ki, size önce bir dükkanın , büyücek bir odasına alıyor ve oturtup ürünler hakkında bilgi verip ,denetiyorlar.
Sonra bir bakıyorsunuz herkes bir şeyler alıyor. Allah biliyor ya Argan Yağı almak çok istiyordum.Özellikle saçlar için ve aldım da. Bunun yanında yüzüm için Argan kremi ve sabun aldım.(Şimdi Sinop’ta bir kuaförde Argan Yağı satılıyor) Fas’tan aldıklarımız sadece bunlar oldu. Maalesef rehberimiz bunun dışında alışveriş yapacağımız bir yere götürmedi.Bir magnet bile alamadık. Etrafta satıcılar çoktu. Rehberimiz sakın yüz vermeyin diye uyardığı için bakmadık. Eğer yanlışlıkla kaça diye sorsanız,artık sizin peşinizi asla bırakmıyorlar.
Bu arada 5. Muhammet Meydanı son durağımız oldu. O meydanda değişik kıyafet giymiş 3 kişi gelen turistlerle resim çektiriyorlardı.Yine aynı meydanda dövme yapan kadınlarda vardı.Yaptırmaya cesaret edemedik.Ama o kadar ısrarcı davranıyorlardı ki, elini versen kolunu alamazdın.Çok istedik dövme yaptırmak ama,mikrop geçer diye korktuk.Aslında iğne batırmadan, ince bir şırıngadan boya sıkarak yapıyorlardı. Bu arada meydanda eline dövme yaptırmış ,bir esmer kadındaki dövmede güzel di hani.)))
II. Hasan Cami, gerçekten görülmesi gereken,muhteşem bir yapı. 105 bin kişi aynı anda namaz kılabilecek büyüklükte devasa bir yapı. Biz tam ikindi namazında oradaydık. Kapılar kapalıydı , önce bizi içeri almadılar, müslümanız değip başımızı örtünce aldılar. İçerisi de muhteşemdi. Kadınlar camiye küçük bir kapıdan , erkekler çok büyük bir kapıdan içeri giriyorlar. Kadınlar bölümünde 2 kişi dua ediyordu, erkeklerde de 10-15 kişi kadardı. Birde dikkatimi ikindi ezanının okunmayışı çekti. Bende burada ezan nasıl okunuyor diye tam videomu hazırladım ama okunmadı. Artık bilmiyorum, erkeklerin bölümünde sesiz filan okunduysa!!!!
Yoksa dünyanın en uzun minaresi buradaydı.
O ünlü Kazablanka filminin çekildiği yeri gördüğümde şaşkınlığım arttı.Hiçbir özelliği olmayan bir resturanttı.
Bir şey daha beni şaşırttı. İşlek bir caddesinde sabun köpükleri ve kovayla su dökerek bir mercedes araba yıkıyorlardı.))
Akşam gemiye geldiğimizde saat 18.30 olmuştu. Hemen odamıza gelip akşam yemeği için hazırlandık.
Yemek sonrası ,çok enteresan bir dans yarışması oldu.İspanyolca konuşan animasyoncu genc,eller şimdi havaya,şimdi aşağıya diye komut vererek,bir yarışma yaptılar. Tüm grup dans ederken,birde baktım ben kalmışım ortada,çok eğlenceliydi, tesadüf ben 2. oldum.)))Ama çok güldük , eğlendik.2. olduğum için, bana Casta Fortuna gemisinin hatıra çantasını hediye ettiler.
Simdi saat 2 ye geliyor. En kötü günümüz bu günkü gibi olsun değip yazımı sonlandırıyorum. Yarin Sevilla’dayiz. Hepinize iyi geceler.
Ben de önümüzdeki ay içerisinde Fas’a gidiyor olacağım. Bilgileriniz faydalı olacak ancak nüfus konusunda milyar yazmışsınız.. Yanlış olmuş teşekkürler
Çok teşekkür ederim uyarınız için.Evet yanlış yazmışım, hemen düzelttim. Size de iyi yolculuklar.