Bozcaada….

Ayvalık, Assos derken,   Bozcaada’ya geldik. Geyikliden kalkan feribota binmeden, hemen oradaki resturanın birinde yemek yedik.Kuzu şiş ve köftelerin tadı mükemmeldi.Gerçekten çok güzeldi. Yarım saat sürdü sürmedi gemi yolculuğumuz ,Bozcaada iskelesindeydik. Ada oldukça kalabalıktı. Arkadaşımın kızı bizi iskelede bekliyordu. Önce pansiyonumuza gidip yerleştik. Alize Pansiyon. Eğer yolunuz Bozcaada’ya düşerse kesinlikle tavsiye edebileceğim, mükemmel bir pansiyon. Herşey beyaz ve yumuşacık. King size bir yatak vardı odamızda, led tv,buzdolabı, ve yağlıboya tablolar. Çok zevkli döşenmişti.Bahçesinde 2 sabah, kahvaltımızı yaptık. Bahçede bulunan şaraplık üzümlerden yedik. Gerçekten herşeyiyle güzeldi. Üstelik merkeze yürüme yarım saat uzaklıktaymış, ama biz arabayla 6-7 dakikada indik.

Bozcaada’da 2 gece kalacağımız için,bize refakat eden arkadaşlarımız önce kısa bir ada turu yaptırdılar. Sonra da şaraplarıyla ünlü bir dükkana gidip şarap aldık.Hem hediyelik hem içmelik. Eskiden bu dükkanlarda tadımda yaptırıyorlarmış ama, sonradan yasaklamışlar.

Bozcaada’da güneş batımı, Şeytan Sofrası’ında ki güneş batımı kadar meşhurmuş.Bize güneşin batışını kaçırmayın sakın dediler.

Bizde, akşama yakın şaraplarımız, kuru yemişlerimiz ve kadehlerimizle birlikte, adanın bir diğer tarafına gittik. Şeytan Sofrası kadar olmasa da kalabalıktı. Ücretli filan da değildi.Sağ tarafta rüzgar gülleri vardı. Onları görünce içim gitti. Ahh dedim keşke Sinop’a da böyle rüzgar gülleri kurulsaydı.((((

Güneş batmaya başlarken elimizde fotoğraf makinelerimizle görüntü aldık. Daha bir güzel batırdık güneşi Bozcaada’da.)))))

Akşam yemeği için, rezervasyon yaptırdı arkadaşımın kızı. İyi ki de yaptırmışlar yerimiz harikaydı. Tam dört yol ağzı.

Bu ada da resturanlar iç içe. Nasıl anlatsam????Şimdi dar sokaklı bir mahalle düşünün. Bu mahalle hep resturan. Hepsinin kapısının önünde masalar sıralanmış.Herkes kendi müşterisine servis yapıyor.Ama diğer resturan müşterileriyle de iç içesiniz.En büyük özelliği bence kimse kimseyle ilgilenmiyor. Herkes kendi masasındakiyle sohbet ediyor.Yan masalara bakış bile atmıyorlar. Herkes içiyor, ama kimse taşkınlık veya yüksek sesle bile konuşmuyor.Kendimi Avrupa ülkelerinden birindeyim sandım.

Yemek olarak, yine kabakçiçeği dolması, birçok meze çeşitleri,midye kızartması,kalamar  geldi. Sıcaklar sırasıyla geldi. Enson gelen yılan gibi şeyi görünce önce ıghh dedim. Ne bu diye sorduğumda, ahtopot ızgara dediler. Tatmasam aklım kalacaktı, gözlerimi kapayım bir parça kestim ,ağzıma attım….Ve tadını alınça gözlerimi açtım…Bu ne süper şeymiş yaaa dedim….Görüntüye bakmayın siz tadı aynı kuzu pirzola tadındaydı.Eğer gözlerim kapalı birisi ağzıma verse ve ne diye sorsa,kuzu pirzola derdim. Eti birazcık kuzu etinden sert yalnızca..Kesinlikle tavsiye ederim. Giderseniz adaya yemeden gelmeyin.Ahtopotu önce şaraba yatırıyorlarmış,sonra ızgara yapıyorlarmış. Pişmiş nohut üstünde de servis yapıyorlar.Çok çok güzel.

Yemek esnasında çiçeklerden taç satan çocuklar, gül satanlar ve kemancı eşlik etti bizlere.Biz Yunan Adalarında yapamadıklarımızı ,Bozcaada’da yaptık. Çok güzel ve keyifli bir gece geçirdik,Bozcaada ‘da Güverte Resturanda.

Pansiyonumuza döndüğümüzde saat  1.00 olmuştu. Yol yorgunluğu da olunca, çok güzel uyumuşum.

Sabah 9.00 da kahvaltıdaydık. Bahçede,  organik ürünlerle çayımızı yudumladık. Ekmek kızartmışlar ama zeytin yağda ve kekikli,değişik birşeydi. Güzeldi.

Kahvaltı sonrası, geçen sene İspanya Turunda tanışıp çok sevdiğimiz Metin Bey ve  Sedef    Hanım’ın ziyaretine gidelim dedik.

Metin Ataol’un çiftliğine gittik.. Ama eşi merkezde bulunan pansiyonlarındaymış. Metin Beyin bir çayını içtik ve kalktık.Planımızda arabamızla koyları dolaşmak vardı. Ve dolaştık da, Akvaryum Koy’un da denize girecektik, üşüdük. Sonra başka bir koyda denize girdik. Bir süre yüzemedim,çok soğuktu sonra alıştım. Su buz gibi ,ama çok temizdi. 3 saat kadar plajda kalıp güneşlendik,mısır yedik.

Sonra da akşam için hazırlanalım diye pansiyona geldik. Tekrar çıktığımızda bu defa parkı ve hediyelik eşya satanları dolaştık. Ben zeytin aldım. Birde oraya mahsus domates reçeli aldım. Çok güzel yapıyorlar. Ve yine tavsiye üzerine bir esnaf lokantasında yemek yedik.Tavsiyeleri dinlememiz çok iyi oluyor. İsabetli yerler seçiyoruz.

Bu arada, adada film çekimi vardı. Sadece Serra Yılmaz’ı gördüm. Eğer bir gece önce gelselerdi,sanırım yemek yerken resturanda bizde görünürdük,çünkü bir gece önce bizim yemek yediğimiz yerde çekim yaptılar.2 film çekiliyormuş, birinde  Ata Demirer,diğerinde de Kenan İmirzalıoğlu oynuyormuş dediler.

Rodos Adasında ki gibi ,burada da tarihi çınar ağacı vardı, altında kahvemizi içtik.

Sonra da sahildeki parklarda oturduk. Deniz kestaneleri bol miktarda var buralarda.Ve dalgakıran içinde yüzenlerde o kadar çoktu ki. Düşünün ne kadar temiz. Tabii ada olunca böyle oluyor demek.

O gece de böyle geçti ,sabah kahvaltıdan sonra yine feribotla ayrıldık ve Çanakkale’ye gittik. Benim İstanbul’a otobüsüm saat 14.00 de kalkıyordu. Çanakkale’de saat kulesinin altındaki çorbacıda yemek yedik ve ben İstanbul yolcusu olarak,arkadaşlarımdan ayrıldım. Sabri ve Aynur Antalya’ya döndüler. Beyhan arkadaşım 2 gün kızında kaldı ve bende İstanbul’a çocukların yanına gittim.

Yolculuk güzel geçse de Alibeyköy’de korkunç trafik vardı. Düğüm olmuştu sanki arabalar.2,5 saat sadece İstanbul içi sürdü. Allah’dan bir arkadaşımızın şöförü beni almaya geldiği için eve gidişim kolay oldu.

Çocuklarla geçen bir geceden sonra öbür gece yine yolardaydım. Bu defa kızım arabayla Beşiktaş’a bıraktı. Servis 20.15 de kalkacaktı. Biz 30 dakikalık yolu, 90 dakikada tamamlayıp 5 dakika kala servise yetiştim. İstanbul’da trafik felaket. Allah kuvvet ve sabır versin, bu trafiği hergün çekenlere.

Sabah saat 8.30 da Sinop’taydım.

Ahh güzel şehrim…Ne özlemişim ya….İşte bir Yunan Adaları ve kısa Türkiye Turu yolculuğumuz sona ermişti..

Bakalım sırada ne olacaktı?????Yine güzel yolculuklarda buluşuncaya dek hoşçakalın…Kendinize iyi bakın olur mu?Sevgiler Sinop’tan.