Dişilik seminerine gittiğimiz gündü. Yer Nişantaşı, seminer arası oldu, öğle yemeği için çıktık dışarıya. Nişantaşı’nın çiçekçileri yerlerindeydi. Hava güzel, trafik sıkışık, insanlar tıkış tıkıştı. Birkaç arkadaş durduk çiçekçilerin önünde, diğer arkadaşımızı beklemeye başladık.
Ben herkesle sohbeti severim. Bu sefer radarlarımı sandviç yiyen çiçek satıcılarına çevirdim ve afiyet olsun, dedim. Nasıl gidiyor satışlar?
İyi, diye karşılık verdi erkek satıcı. Ben de bir sürü kitap devirmiş, Secret’ın dibine vurmuş bir kişisel gelişim üyesi olarak başladım çemkirmeye: Aman satışlar bol olsun, daha çok kazanın…
Adam döndü bana, ne gerek var, dedi, sağlık olsun. Bak, bir sürü insan var burada, bizim gibi böyle yemek yiyebilen var mı, bazıları utanır böyle yemeye.
Al, dedim içimden kendime, al bu kapağı, muhtelif yerlerine tak, öyle dolaş ortalıkta. Bir de cahil dersin adama, adam hayatı yalamış, yutmuş, bir de gelmiş, adama ahkam kesiyorsun, sana ne adamın para kazanmasından, mutlu olup olmamasından… Bu arada adam kalktı ayağa, arkadaşımla ben hayranlıkla karışık bir şaşkınlık içindeyiz, adamlar, dedi, bilim diye bir sürü araştırma yapıyorlar, Kuran’ı bir okusalar, orada her şey yazıyor, ama okumuyorlar.
İşte ondan sonra diğer arkadaşımız geldi, biz de ona bu adamı anlatarak yemeğe gittik, ama ben yediklerimi pek yutamadım.
Banu Conker