MERHABA Arkadaşlarım,
Geçen hafta bir engelli projesi için Oktay Hocam ile Portekiz’in başkenti Lizbon’daydık.
İstanbul’dan aktarmalı olarak gittiğimiz Lizbon’da bizi proje sahibi ProAtlantico Associaçao Juvenil’den iki kişi karşıladı.
Kaldığımız okul Casa Europa; Caxias ve Alges-Belem arasında Cruz Quebrada’daydı. Oraya geldiğimizde katılımcı ülkelerin çoğu çoktan gelmiş ve yerleşmişti. Biz de 2.kata yerleştik. Bayanlara okyanusa bakan odaları, beylere de avluya bakan odaları tahsis etmişler. Kendimi burada hababam sınıfında gibi hissettim.
Türkiye ile Portekiz arasında 2 saat fark var, biz giderken saatler geri alınmamıştı o yüzden gittiğimiz günü 24+3=27 saat, döndüğümüz günü de 24-2=22 saat gibi yaşadık.
Portekiz in yemek kültürü bana yabancı geldi.. Kahvaltıda sadece nesfit/cornflakes, portakal suyu ve kruvasan; öğlenleri genellikle balık, akşamları da salata ile geçiştirdim.
Kaldığımız 5 gün boyunca, hergün öğleye kadar avluda önce grup etkinlikleri, toplantı odasında sunumlar yapıldı. Katılımcı ülkeler olarak; Portekiz, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, İspanya, İtalya, Litvanya, Letonya, Slovakya, Macaristan ve Romanya’dan birer engelli ve hocası ya da psikolog/danışmanı vardı.
Konumuz Engellilerin spora katılımı üzerine olduğu için; bize öncelikle teorik bilgilendirme yapıldı. Bu sporlar: Engelli atletizmi, Goalball, Engelli slalomu, Engelli voleybolu ve Boccia idi.
Atletizm için Inatel stadyumuna gittik. Orda bedensel engellilerin özel aracıyla koşu yapmasını izledik. Görme engellilerin koşusunu, gözlere bir bez bağlayıp koluna giren bir başkasının yardımıyla koşmak suretiyle empati yapıldı.
Goalball’ı hiç bilmiyordum bu oyunu görme engelliler oynuyordu. Başka bir spor salonuna gidip önce bu oyunu oynayanları izledik. Karşılıklı iki kale ve 3’er görme engelli sporcu vardı. Topları da özel, ses çıkaran toplardı. Kalenin önünde 3 kişi oturuyor, biri kalkıp eliyle (bowling oynar gibi) topu karşı kaleye atmaya çalışıyordu. Karşı taraf topun sesinden geldiği yönü tayin etmeye çalışarak yakalamaya çalışıyordu. Yakalayamaz ve kaleye giderse gol oluyordu tabii ki. Onlar oyunu bitirince hocamız Bn.Barbara Silva Dias isteyenlere bu oyunu oynattı tabii ki gözleri yine bez ile bağlayarak.
Slalom için Engelli Rehabilitasyon okuluna gittik. Bahcesinde belli noktalara setler koyuldu ve gönüllü birkaç kişi bedensel engelli arabasına binip o setlere değmeden tekerlekleri çevirerek zigzak seklinde yürütmeye çalıştı.. o setleri birer engel olarak düşünün.. ne kadar zor görünüyordu.
Engelli Voleybolu (Volleyball for disabled) ise bedensel engelliler için.. voleyboldaki file masa tenisi gibi direkt ortaya gerilmiş. 6’şar kişilik takımlar yerlere oturdu. Popoyu yerden kaldırmadan oturduğun yerden sürünerek bildiğimiz voleybol oynandı.
Boccia son öğrendiğimiz spordu. Bu spor da genellikle bedensel engelliler tarafından oynanıyor. 6 kişinin 3’üne kırmızı 3’üne mavi ikişer top verildi. Ortadaki hedef beyaz topa, en yakın atabilen grup oyunu kazanıyordu.
Bu spor salonlarına giderken cevreyi görme fırsatımız da oldu..öğlen yemeklerini dışarda yiyorduk. Hergün bir de sunumlar oluyordu. İkinci gün bizim sunumumuzla başladık. 2017 Deaflympic (İşitme engelli olimpiyatları) nın Türkiye’de Samsun’da yapılacağını da anlattı Oktay hocam. Herkes ülkesindeki engelliye yaklaşımı ve yaptığı sporu anlattı.
Bir akşam uluslararası kültür gecesi düzenlendi. Yine herkes ülkesine özgü yiyecek ve içecekler getirmişti. Oktay hocam çantasına bu gece için bayrağımızı da koymuş, serdi bir köşeye. Sunumlar yapılırken de eline alarak konuşma yaptı. (kimse bayrağını getirmemişti)
Son akşamımız da sertifikalarımızın dağıtımı ve bir parti ile son buldu.
Sevgili arkadaşlarım; bu tür projede ilk defa bulunuyordum. Katılan herkes çok iyiydi, ama Yunanistan’dan gelen Alexandra hanim ile nerdeyse abla/kardeş gibiydik onu bir başka sevdim.. zaten büyükanne ve büyükbabası Türkiye’den giden mübadele Rumlarındanmış..bize büyükannesinin sıkça söylediği bir sözü söyledi. “Tencere yuvarlandı, kapağını buldu.” Çok hoşuma gitti. Hiç yanından ayırmadı beni, ona ayrıca sevgilerimi iletiyorum. Kıbrıs grubunu çok aktif ve örnek bir grup olarak gözlemledim.. İntercultural evening de onların masasında lokum görünce takılmıştım: Cyprus delight i görünce, aa Turkish delight dedim, bir an şaşkınlıkla yanlış lokum getirdiklerini sandılar ve esprimi anlayınca güldüler.
Bana böyle güzel bir proje için teklif getiren sevgili arkadaşım İrem Ebru Kuru’ya ve babası, hocam Oktay Kuru’ya çok teşekkkür ederim.
Ve tabii ki EPEKA (Sinop Eğitim Programları, Evrensel ve Kültürel Aktiviteler Derneği) ya da…
Sevgiler..
Gül Ustabaş GENÇ