Seul, Güney Kore (Bölüm III)

 

Tekrar Merhaba Değerli Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Seul, anlat anlat bitmiyor. Bu şehri görmek için gerçekten bir haftadan fazla kalmanız gerekiyor. Şimdi Seul’den dönmeden önce yapmanız gerekenleri de bu yazıya sıkıştıracağım.

Öncelikle Üniversite bölgesinde bulunan Trick Eye Museum’a kesinlikle gitmelisiniz. Burada göz yanıltan eğlenceli fotoğraflar çekebilirsiniz. Ayrıca bu bölgede bulunan Hongdae Caddesi’nde çok ünlü gece kulüplerine en az bir kere gidin. Cuma geceleri Koreliler için çok önemli. Fire Friday dedikleri bu gecede bütün Koreliler sokaklarda ya da kulüplerde çılgınlar gibi eğleniyorlar. Cocoon Club sanırım buranın en ünlü kulüplerinden çünkü giriş için bir yığın insan kuyrukta bekliyor. Ayrıca burada epey para harcamış olduğunuzdan boşalmış cüzdanlarınız için çok uygun olan sadece Cumartesi günleri için açık bit pazarı da var. Burada çok uygun fiyata hediyelik ve el yapımı her şey bulabilirsiniz

.

İçinizde hala bir çocuk barındıyorsanız, mutlaka Everland’a gitmelisiniz. Yabancılara %50 indirim yapıyorlar girişte. Bu eğlence parkı Seul’un çok dış tarafında olduğundan sabah erken yola çıkmanızı öneririm.  Everland’e gitmek için birçok Metro hattı değiştirmeniz gerekiyor. En son bineceğiniz hat ise E, yani Ever Line. Gangnam’dan da bir otobüs kalktığı da söyleniyor. Buraya gelmek için yolda tam 2 saat harcayacaksınız. Dönüşte de 2 saat. Toplam 4 saat olacağından yanınıza bir kitap almanızı öneririm. İneceğiniz durakları kaçırmamak için kitaba da fazla dalmayın yalnız.

Eveeet, sıra geldi elektronik alışverişine. Yanınıza epey yüklü Won alın. Çünkü burada nakit alışveriş yapılıyor. Eğer kredi kartı ile almak isterseniz, alacağınız ürün çok pahalıya geliyor. Eğer Iphone ya da Samsung marka bir telefon ya da diz üstü bilgisayar alacaksanız, Türkiye’dekinin tam yarı fiyatına Yongsan Electronics Market’e gitmelisiniz. Burası IPark denilen bir alışveriş merkeziyle bitişik. Yeni ya da ikinci el telefonları da bu alışveriş merkezinde çok uygun fiyata bulabilirsiniz. Burada pazarlık da yapabiliyorsunuz. Yalnız satıcılar biraz kaba olabiliyor. Pazarlığın sonunda eğer almaktan vazgeçerseniz, sonra tekrar almaya karar verirseniz sakın denemeyin. Asla size mal satmıyorlar. Yüzünüze de bakmıyorlar. Eğer elektronik yedek parça hastasıysanız Yongsan Electronics Shopping Mall’a çok yakın olan Seonin Mall’a gitmelisiniz. Her katında farklı bir elektronik eşyaya ait yedek parça dükkanı göreceksiniz. Buraya gelmek için lacivert hattın Yongsan durağında inmelisiniz.

Seul’ün panoramik görüntüsü için N Tower’a çıkmalısınız. Ben çıkmadım. Sadece Namsan’dan kuleye çıkan sarı otobüsler olduğunu biliyorum.

Seul’den ayrılmadan önce kesinlikle bir Han Nehri Turu yapmalısınız. Çok farklı temalı feribotlar Han Nehri’nde sizi gezdiriyorlar. Havai fişekli ya da müzikli bir tur yapmak isterseniz ona göre para ödüyorsunuz. Bu turu yapmak için en güzel zaman akşam vakti. Çünkü ışıklar içindeki Seul, nehirden geçerken gözlerinizi kamaştırıyor. Buraya gelmek için mor renkli hattın Yeouinaru durağında inip, doğuya doğru yürüyerek Hangang Cruise yazısını görmelisiniz.

Ne yazık ki Kore yemekleri ile ilgili sizlere çok fazla şey anlatamayacağım. Vejetaryen olduğum için kendime göre yemek bulamadım. Çünkü yemek kültürü hep et, balık ve tavuk ağırlıklı. Noodlelarda (makarna) bile et var ya da et suyuyla pişirilmiş hep. Ataları gibi kedi, köpek gibi hayvanların etlerini yemiyorlar en azından. Deniz ürünleri burada çok ucuz. Ben ancak kendime göre Pancake yani krep yiyebildim. Onu da muhakkak vejetaryenler için pişirin diye söylemelisiniz. Eğer söylemezseniz, içine deniz ürünü ya da domuz eti koyulmuş bir şekilde önünüze gelebilir. Yalnız biraz yağlı oluyor. Işıl ise marketten bulduğu 100 kaloriyi geçmeyen fileto şeklinde paketlenmiş yengeç yedi hemen hemen her gün ve 3000 Won (yaklaşık 6 Lira) ödedi yengeç için. Kimchi ise buranın lahana turşusu. Bol acılı ve sarımsaklı kimchiyi yedikten sonra kimseye yaklaşmazsanız iyi edersiniz. Kokusu epey bir kalıcı oluyor. Allahtan Seul’den ayrılmadan önce Işıl’ın Cansu adında bir arkadaşıyla buluştuk. Cansu da bana yemek bulmada zorlandı ama buldu. Korean Porridge ya da Juk olarak geçiyor. Bize göre adı lapa. Yanında Kimchi ve birkaç meze ile servis ediliyor ve birçok türü de var. İçinde et yok. Ama lapanın yanında sunulan Kimchilerin içinden deniz ürünü çıkıyor. Ben kırmızı fasulyeli olan Juk’tan yedim. Çok güzeldi. Dondurmaları ise kule şeklinde. Külahın neredeyse 3 katı yüksekliğinde dondurma koyuyorlar. Erimeden hemen yemelisiniz. Yoksa üstünüz başınız batar. Hayatımda içtiğim en güzel şarap diyebilirim Makgeolli için. Mutlaka deneyin. Pirinç şarabı olan Makgeollinin birçok farklı aromalarda türü de var. Ben size kestanelisini içmenizi öneririm. Soju ise Kore’nin milli içeceği. Buğday, pirinç ve arpadan yapılan Sojuyu içerken alkol yüzdesine dikkat edin. Çünkü %16 ile %45 arasına değişen alkol oranları var.

Eğer farklı kültürlere ait müzik aletlerine ilginiz varsa Danso flütünü almalısınız. Bütün sesler bu flütten çıkmıyor fakat çok hoş bir tınısı var.

Koreliler utangaç insanlar. Yabancılara çok yakın davranmıyorlar. Ama Türk olduğumuzu duyduklarında gözlerinin içi gülerek “Aaa Türkiye!!! Biz kardeşiz.” diyorlar. Bunu duymak güzel oluyor. Ama Türk olmak, indirim için çok etkili olmuyor. Yine her şeyi aynı fiyattan satıyorlar. Çok gelişmiş bir ülkeye sahip olan Korelilerin bütün sokakları, caddeleri tertemiz. Bazen çöp kutusu bulamıyorsunuz ve elinizde çöpünüzle epey bir yürüyorsunuz. Her yerde sigara da içemezsiniz. Sigara içmek için yerler var. Ancak oralarda sigara içebilirsiniz. Parklarda bile sigara içmek yasak. Parklarda cins köpeklerini gezdiren çok insan var. Neredeyse herkesin bir kedisi ya da köpeği var. Kesinlikle bayanlara ne sözle ne de gözle bir taciz var. Bayan bayana rahatlıkla gece yarılarına kadar gezebilirsiniz. Kimse size yan gözle bile bakmıyor kıyafetiniz ne olursa olsun.  Genç bayanların kıyafet trendi kısa şort ve kısa kollu t-shirt. Askılı bluz onlarda ayıp oluyormuş ama kısa şort ayıp değil. Askılı bluz giyseniz de size bir şey diyen olmuyor. Yalnız askılıyı giyenlerin hepsi turist.

Seul’de neredeyse her yerde bedava wi-fi ağı var. Eğer telefonunuz Samsung ise bütün ağları çok iyi çekiyor. Ama eğer Iphone ise bağlanmakta güçlük çekiyorsunuz. Işıl’ın telefonu Samsung olduğundan neredeyse gittiğimiz her yerde telefonuna wi-fi bağlandı ve WhatsApp uygulamasıyla yakınlarıyla konuşabildi.

Üniversite bölgesinde kaldığımız hostel olan Albergue Guesthouse Korea’dan çok memnun kaldığımı belirtmeliyim. Bir hostel için oldukça konforlu ve rahattı. İçinde klima, buzdolabı, banyo, tuvalet masası, televizyon ve telefonu da vardı. 13 gece için 460bin Won ödedim. Yaklaşık 900 Lira. Bu hostelin ilk Türk müşterisi olduğumuz için bize çok ilgi gösterdiler. Ayağımız mı şans getirdi bilmem. Sonradan Cansu buraya kalmaya geldi. Ardından da Belçika’da yaşayan Türklerden olan bir kız ve babası da bu hostelde kalmaya başladı. Buradan ayrılmadan bize hatıra defterine yazı yazdırdılar. Biz de yazıda teşekkürlerimizi belirttik ve bir de hatıra fotoğrafı çektirdik.

Kore için vizeye gerek yok. Her türlü pasaportla 90 güne kadar Güney Kore’de kalabilirsiniz. Tabi paranız yeterse. Türk Hava Yolları’ndan başka Korean Airlines ile de Kore’ye gidebilirsiniz.

Bundan sonra sizlerin karşısına Seul’den aldığım Folk Tales from Korea adlı kitaptan sizler için Türkçe çevirisini yaptığım “Kore Hikayeleri” yazı dizim ile karşınıza çıkacağım.

Tekrar görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

Ebru