Şükürler olsun tanrım, en nihayet Mayıs ayından bu yana ilk romanımı okuyup bitirdim.
Ne oldu bana anlayamadım, başucumda birçok okumadığım kitaplar dururken, benim elim bir tanesini bile alıp okumaya gitmedi..Nasıl üzülüyordum bilemezsiniz. Üstelik bu yıl 48 kitap okumayı hedeflemiştim. Bu durum gösteriyor ki, 3 ayıp kayıp olacak, bakalım kaç kitapla bitireceğim yılı.
Canan Tan’ın kitaplarını severim. Bu kitabın konusu kadınlar hapishanesinde kalan bayanların , oraya düşüş sebeplerini anlatıyordu. Ne hikayeler vardı, ne hayatlar anlatılıyordu romanda ah ahhhh. Allah kimseyi düşürmesin. Hayat bazen pamuk ipliği gibi, ne zaman kopacağı belli olmuyor, bir bakıyorsunuz aniden kopuyor, sizi tepe taklak ediyor.
Arka kapağında yazanlarda şöyle:
Şeytan bir kere girmeyegörsün insanın içine Yaptırmayacağı iş yoktur sahibine…
Yeter, Mimoza, Gonca, Beyza, Sultan, Zeyno, Merve… Ve diğerleri… Bir avuç kader mahkûmu kadın!
“Büyük konuşmasın hiç kimse! ‘Böyle bir olay benim başıma gelmez!’ demesin. ‘Asla’ diye başlayan cümleler kurmasın. Hiç ummadığınız bir anda, kapkara bir çukurun dibinde bulabilirsiniz kendinizi. Tıpkı benim gibi…” diyor Beyza.
Bir de Mine var aralarında. Dört duvarın dışında bambaşka bir dünyanın olduğundan habersiz, anasının yatağını, yemeğini ve günahını paylaşan, “Hiç uçurtma uçurmadım ben Kumdan kaleler yapmadım hiç Sokaklarda oynayamadım Çocuğum ben ama Çocukluğumu yaşayamadım!” diyen ve eksik büyüyen bir çocuk.
Her birinin ayrı bir hikâyesi var. İç burkan, hüzünlü; ama bir o kadar da heyecan verici ve çarpıcı…
Okumanızı öneririm sizlere. İyi akşamlar..