Bugün bir kitapla aranızdayım.
Nural Yılmaz’ı facebook da Kanserle Dans grubu sayesinde tanıdım. Benden 1 yıl sonra aşağı yukarı aynı evrede meme kanserine yakalanmıştı. Gerçi Kanserle Dans grubu da başlı başına bir yazıya konu olacak bir grup. Benim kendi kanser öykümü yazmaya elim gitmese de; bir gün geriye dönük olarak o günleri ve yaşadıklarımı da yazmam gerek. .
Nural Hanım; yazılarından tanıdığım kadarıyla aktif, hayata sıkı sıkı bağlı, her şeye rağmen dimdik durabilecek güçte bir kadın. Onu hastalığı sırasında tango yaptığı video ile hatırlıyorum. Yaşadıklarını günlük tutarak biriktirmiş ve en sonunda kitap haline getirtmiş. Tam tamına yaşadığı 8 ay 8 günü bu kitapta tüm içtenliğiyle toplamış.
Bir gün İstanbul’da kitap fuarında kitabını imzalayacağını öğrenince; orada kendi kitaplarını imzalayan Şirin Özbilen Hocamı arayarak, benim için onun standından bu kitabı imzalı olarak alıp alamayacağını sordum. Şirin hocam da o kadar değerli biri ki, beni kırmadı. Sinop’a gelirken getirdi. (Sen ne güzel bir insansın Şirin teyzem, kocaman bir öpücük sana.)
Heyecanla okudum.. Okurken zaman zaman onun duygularını yaşadım, hissettim. Hani derler ya “yaşamayan bilmez”. Aynen öyle.. kanser teşhisi koyulmuş bize ilk hissettirilen öleceğimiz duygusu oluyor.. dipsiz bir kuyuya iniyorsun sanki. Ameliyatla kanserli kitle alınıyor ancak tedavi bitmiyor. Kemoterapiler.. Radyoterapi seansları.. aralarda sürekli verilmesi gereken kan tahlilleri, sintigrafi, ultrason, pet/ct… ve diğerleri.. hastayı hastalıktan çok bu tedaviler yoruyor, zorluyor. Bunları yaşarken kaybedilen hastane arkadaşlarının verdiği moral bozuklukları da cabası.. yani ilk başta gidecek saçlarımıza üzülüyoruz ama aslında bunun ne kadar saçma olduğunu tedavileri görürken fark ediyoruz.
Bu kitapta yaşadıklarının güncesini tutmuş Nural Hanım, buzdağının görünmeyen kısmını anlatmış. Bizlerin neler yaşadığımızı merak ediyorsanız okuyun derim.
Lütfen kontrollerinizi aksatmayın, bana bir şey olmaz demeyin..
Sağlıkla kalın.
Sevgiler Sinop’tan..
Gül Ustabaş GENÇ