Hayatı Hızlı Yaşamak….

Sevmiyorum bu huyumu, hem de hiç…Ne mi?Aceleci olmam. Devamlı çok hızlı hareket ediyor, bir şeyleri bitirmeye, yeni şeyler denemeye, yeniliklerden haberdar olmaya, bir işi bitirip bir başkasına başlamaya o kadar alışmışım ki…

Yavaş ve sakin tadını çıkara çıkara bir iş yapmıyorum. Sadece koşuşturarak. Sanki çok az vaktim var ve benim daha birçok şey yapmam lazım gibi düşünce içindeyim. Halbuki yaptığım hiçbir işi hemen bitirmem gerekmiyor. Hepsi benim keyfi ve istediğim için yaptığım şeyler. Ben deki bu acelecilik niye peki? Çarşıya çıkarım, arkadaşım uğra bana çay içelim der, benim hep işim vardır ama hep.

Sonra Nilgün derim, bu işlerin hangisi acele? Hiçbiri ….O zaman neden daha yavaş hareket etmiyorsun. Vaktim yok diye çay içmediğimde ve her zaman kafamın içinde devamlı yeni şeyler var yapmam gereken. Aslında gerekende değil, ama ben hemen yapmam lazım gibi görüyorum. Hiç unutmam, e mail yoluyla seneler önce gelen power point le yapılan slaydlara  öyle kafayı takmıştım ki, kendi kendime öğreneceğim diye 2 aya yakın sürede internette uğraşmıştım. Ama ne uğraşma gece yarılarına kadar.Herşeyi halletmiştim de sesi  yükleyememiştim, bir bilgisayar hocasına sordum, o da bilemedi,  8 bilgisayar hocasına sormuş, onlarda bilememiş!!!!!Çok enteresan, sonra ben internetten Powerpoint şiirler hazırlayıp yollayan tanımadığım birine yazıp sormuştum, adam bana 1,5 satır yazıyla cevap vermişti. O kadar kolaydı yani. Bu aşağı yukarı 8-10 sene önceki olay.

Daha sonra bilgisayarda radyo kurmayı denemiş 3 haftada onu da halletmiştim. Hatta oğlum, kızıma imkansız annem kuramaz dese de, ben başarmış ve ilk yayınımı o zamanlar Amerika’da okuyan oğluma dinletmiş, kendilerine şarkı armağan etmiştim. Sonra,   sonra ne oldu…Hiç….. Bir süre yayın yaptım sonra , başka şeylere yöneldim. Ben de öğreninceye kadar bir heves var. Başarınca mutlu oluyor, sonra da başka şeyler öğrenmek istiyorum.

Ya ben ne yazacaktım, nerelere geldim. ‘’Hayatı hızlı yaşamak’’ dı aslında konum.…..

Şimdi de yağlıboya resim yapıyorum 3 yıldır. Bakalım nereye kadar devam edeceğim. Şu anda büyük bir zevkle, kişisel sergime hazırlanıyorum.

Ya  bu konuya aslında nerden geldim biliyor musunuz? Facebook ‘da gördüğüm bir yazıdan. Sizinle de paylaşmak istiyorum. Düşündürücü, sorgulayıcı…..
https://youtu.be/mSFcneHalwg
Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC’de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca 6 farklı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancın önünden geçip, gider. Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaslı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder. Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider. Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında, işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder. En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar. Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz. Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell’in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston’da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı… Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell’in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi… Dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir üç dakikamız dahi yoksa, hayatta başka neleri kaçırıyoruz acaba?

Ben neleri kaçırıyorum acaba? Ve siz…siz neleri kaçırıyorsunuz? Bir düşünün bakim.

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

Sinop özlemi çekenler…..

Merhaba sevgili okuyucularım..Nasılsınız?Ben iyiyim çok şükür. Corona günlerinde yürüyüş yaparak, ya da tekneyle balığa çıkarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.