Yağmurun Gelini- Sinan Akyüz..

En nihayet kitap okumaya başladım, hem de pek hızlı.))

Bugün size, Roma seyahatimi değil, kitabı anlatayım dedim.

Sinan Akyüz’ün ‘’Yağmurun Gelini’’ kitabını 2,5 günde bitirdim.

Önce kendime günde en az 50 sayfa okuma şansı verdim. Baktım o 100 oldu, bu sabahta uykum kaçınca 333 sayfayı hemen bitiriverdim.

Tabii bu kadar çabuk bitirişimde ki sebep, kitabın gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazılması oldu.

Kitabın daha ilk sayfalarında yazan sözleri, sizlerle paylaşmak istiyorum.

‘’Küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler dilsizdir’’ Nijerya Atasözü……

Âdem cennetten kovulup yeryüzünde yapayalnız kaldığı günlerin birinde, Allah’a kendisini affedip tekrar cennetine kabul etmesi için diz çöküp yalvardı. Yakarışı biter bitmez yağmur başladı ve bir hayli uzun sürdü. Yağmur dinice Allah, Âdem’e bir gökkuşağı gönderdi ve ayağa kalkmasını işaret etti. Eğer gökkuşağının altından geçmeyi başarırsa cennete ulaşacağını söyledi. Ve  Âdem, umut etmeyi öğrendi…..

Gelelim konusuna: Kilis’te geçiyor bu hikaye. Güzel Delal, sevdiği Şiyar’la evlenmek üzere Atmalı Köyüne davul zurna eşliğinde geliyordu. Herşey hazır gelin atın üzerinde yavaş yavaş geliyor, erkek tarafı davul zurnaları tüm kuvvetiyle çaldırırken, bir yandan sofralar kurulmuş yemekler yeniyordu.

Herşey çok güzeldi de, damat yoktu ortalarda. Hiç görünmüyordu. Nereye gittiğini birtek kardeşi Diyar biliyor, o da merak içinde bekliyordu. Ve nihayetinde atı Cengâver, üzerinde cansız bedeniyle Şiyar’la köy meydanına geldi.

Böyle başlıyor hikaye. Şiyar o gece eşi olacak güzel Delal’e yüz görümlüğü vermek için sipariş ettiği bilezik ve mavi kumaşı almaya sınıra gittiğinde vurulup ölüyor.

Ve Delal’in  yaşamı bu olaydan sonra değişiyor. Töreler çıkıyor karşısına. Ya Şiyar’ın kardeşiyle evlenecek, ya da bilmediği bir köyde, tanımadığı Baran’la evlenecekti…

O seçimini tanımadığı Baran’dan yana kullandı.

Kitabın arka kapağında da yazanlar şöyle:

“Bazen alıp başını gitmek ister insan. Uzaklara, çok uzaklara… Görürüm ki sen de alıp başını gitmek istersin buralardan.   O vakit ben de seni yanımda götüreyim derim…”Delal iliklerine kadar sarsıldı. Sonra ani bir öfke hissetti içinde.“Doğrudur,” diye bağırdı. “Uzaklara, hem de çok uzaklara gitmek isterim… Fakat Şiyar’ımın olmadığı bir yere de gitmek istemem.”Mamo sakinliğini hiç elden bırakmadı.“İstersen acele hüküm verme,” dedi. “Yarın sabaha kadar vaktimiz vardır. Bilesin ki benim oğlum da senin gibi yaralıdır. Bu kötü günlerinizde birbirinize yoldaş olursunuz kızım. Baran’ım elbette iyileşecek, bir gün ayağa kalkacaktır. O zaman da senin yaralarını o iyi edecektir…”Düğün günü güzeller güzeli Delal, gelin alayıyla damat evine vardığında hayatının en mutlu gününü yaşıyordu, ta ki Şiyar’ının atı Cengâver bir başına ortaya çıkıncaya kadar… Nasıl olmuştu da mutluluk bu kadar çabuk uçup gitmişti ellerinin arasından? Nasıl olmuştu en güzel günü kara güne dönüşüvermişti? Şimdi nasıl Şiyar’ın kardeşi Diyar’a eş olacaktı? Töreye nasıl karşı gelecekti? Sürdü Cengâver’i ölüme, ama kader ona başka bir yol çizdi. Önce Mamo’yu gönderdi, sonra da umudu…1950’lerde sınır kaçakçılığını önlemek için tüm sınır mayınlanmış, yaşanan kayıplarla hayatlar değişmişti. Tıpkı Delal ile Şiyar’ınki gibi. Onların gerçek yaşamlarından yola çıkarak kaleme aldığı bu kitapla Sinan Akyüz, bize her ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Sevginin ve cesaretin gücüyle…İncir Kuşları, Piruze, Aşk Başka Evde gibi çok okunan kitapların yazarından yine soluk soluğa okuyacağınız bir roman…

Bence hemen alıp okuyun, beğeneceğinize eminim. Hepinize iyi günler.