Gümüşhane Gezimiz

Merhaba…Yaz olduğundan günlüklerimde maalesef çok geçikiyor. Ya vakit bulamıyorum, ya da sıcaktan canım yazmak istemiyor.

Bu defa tam 2 sene sonra tekrar Gümüşhane’ye gittik. Tam 2 sene önce Trabzona  gitmiştim İtalyan vizesi için parmak izi vermeye ve oradanda Gümüşhane’ye gitmiştik.Orada eşimin halasının kızı yaşıyor, çok ısrar etti ,illaki bu senede gelin diye bizde kıramadık gittik.

Çok güzel bir gezi  oldu. Hava giderken çok serindi , rahat gittik. Zaten Karadeniz’in sahil yolu çok güzel.Sol taraf deniz, sağ taraf yeşillik, yollar otoban. Güzel bir yolculuk oldu. Giderken Maçka üzerinden gittik. Trabzondan geçerken Necip Usta’ya gidip, Akçaabat köftesi yedik. Güzeldi gerçekten.

Maçka yollarını geçerken o tepede kurulmuş evleri hayranlıkla izledim. Hele Zigana Dağları…Bulutların üzerinden tekrar yükseliyorlardı. Zigana geçidine kadar sisliydi, hatta biraz yağışta vardı.Ama Zigana geçidinden çıktık, birden güneşten gözlerim kamaştı.Günlük güneşlikti hava.Geze geze 8 saatte gittik Gümüşhane’ye.

Gümüşhane’nin 58 bin nüfusu varmış.Ama öyle görünmedi bana.20 bin üniversite talebesi varmış.Dağların arasına kurulmuş şehir.Hatta ilk gittiğimde çok çok yüksekte duran sabit bir ışık vardı. Ya dedim bu uçak niye gitmiyor, meğer uçaklar çarpmasın diye koyulmuş bir ışıkmış.

Sabah uyandığımda onun koca bir dağ olduğunu görüp şaşırmıştım.Kuşakkaya Dağı

İlk sabah evin bahçesine indik.Dut, erik , vişne ve kayısı topladık. Elmalar daha olmamıştı. Dutlar ufaktı ama bal gibiydi. Ağaçından yemeside bir başka keyifli oluyor.Hele o kayısıları uzanmadan aşağıdan topladık. Dallar çekmiyordu, hepsi aşağıya doğru sarkmıştı. Çok toplayınca kayısı ve vişne reçeli yaptık, erikleri komposto olarak tükettik.

Sema Doğan parkına gittik, belediyenin parkıydı. Fiyatlar çok uygundu, yeşillikler içinde serin serin oturduk. Hatta omuzlarıma hırka aldım.Sineması, bowling salonu bile vardı.

 

Daha sonra Karaca Mağrasına gittik.Bu mağra Gümüşhane’nin Torul ilçesinde. Tepelere çık çık bitmiyor,ama manzara harika.Karaca Mağarasında ki sarkıt ve dikitler insanı büyülüyor.Astıma da çok iyi geliyormuş. Hatta bazı astım hastaları 21 gün kür uygulayınca iyileşiyorlarmış.Mis gibi havası vardı bol bol içime çektim. Flaşsız fotoğraf çekimi serbestti. Ziayaretçi saysısı fazlaydı en çokta Araplar dikkat çekiyordu.

Dışarı çıktığınızda isterseniz çay kahve içebileceğiniz cafe ve hediyelik satan yörenin insanları vardı.

Oradan Torul’la yeni yapılan Cam Teresa gittik. Yerden yüksekliği 240 metreymiş. Daha önce Safranbolu’da gördüğüm için fazla korkmadım. Ama 3 Trabzonlu genç horon yapmaya başlayınca sallandı, başım döndü, gençleri durdurdum.

 

Sonra da canlı yayın yaptım ve bol bol fotoğraf çektim.Harika görünüyordu aşağılar. Orada ki cafeye gittik. Burayı yapan belediye başkanı Nidai Köroğlu ile tanıştık, çayını içtik, bilgi aldık.

Birbaşka gün kahvaltıya Ramada Otel’le gittik. Lüks bir otel. Otel müdürü tanıdık olduğundan onunlada sohbet ettik. 50 bin euroya isim hakkını almış.Ve hersenede belirli bir miktar yüzde veriyormuş.

Saunası, havuzu, masajcısı hepsi var. Aynı gecede 800 kişiye yemek verebiliyormuş. Sahibi bayağı çalışkan biri. Hemen girişte ayakkabı boya sandığı var. Hayata boyacılıkla başlamış ve nerelere gelmiş.Duvarlarındaki tabloları çok beğendim.Birde otelin önüne kedi kulübeleri yapmış, onları besliyorlardı.

 

Sonra oraya çok yakın bir yere gittik, tanıdıklarını ziyarete , ayakkabılarımı çıkarıp toprağa bastım, bahçeye dökülmüş yaprakları temizledim, Nadide Teyzeyle fotoğraf çektirdim.Nadide Teyze fotoğraf çektirirken diyor ki, uzaktan çek uzaktan, kırışıklarım çıkmasın:))

Akşam üzeride Keyvenim Resturant’a et yemeğe gittik. Yani arkadaşlar oranın etini yiğince burada ne yiyorum acaba dedim.Pamuk gibi etler, hele o tat yok mu, o tat. Harikaydı.

Keyveni yemek yapmasını çok iyi bilen demek,bunu da belirteyim.

Birde ilk burada, çok katlı bir binanın üstüne yapılan cami gördüm????

Son günde  Işıkdere Yaylasına davet edildik. Harika bir ev yapmışlar,duvarları öyle kalın ki. Evin içi buz gibi, ama dışarıya çok büyük varenda yapmışlar. Güzine kurmuşlar, lavabo koymuşlar. Izgaralarımızı güzinede yaptık, patlıcan közledik, patates közlendik, ardından mısır közledik derken vakit nasıl geçti anlamadım. Bu arada da köyü turladık. Bol bol Kantaron çiçeği topladım, doğadan kendi ellerimle. Sinop’a gelincede halis zeytinyağ içine koydum, şimdi evimin sabah güneşini aldığı yerde bekletiyorum.

Gümüşhane’ye giderken 37 tünelden geçtik.Dönüşte Maçka yolundan değil, Kürtün Barajının yanından geçip Tirebolu’dan çıktık. 100km yolumuz kısaldı.  Ordu sahilinde kahvaltı yaptık.Hava dönüşte çok sıcaktı.28-29 derece gibiydi, klima olmasa halimiz haraptı.

 

Tekrar Sinop’a gelmek çok güzeldi tabii.Ama oranın yeşilliği, devasa dağları ve o dağların üzerine kurulmuş  evleri,serin serin esen rüzgarını bu sıcak havalarda arar oldum.

Güler yüzlülüğü ve konukseverliği ile bizleri ağırlayan sevgili Nevin ve Gürbüz Bey’e de çok teşekkür ederiz.

Ülkemin her yeri ayrı bir güzel. Kısmette bu sene, vatanımın güzel yerlerini görmek varmış. Farkındasınız değilmi biz 14 aydır  yurt dışına gitmedik, şu sıralar yurt içi yapıyoruz.

Sizlere de keyifli gezmeler diliyorum.Hoşçakalın..