Merhaba sevgili okuyucularım. Şu sıralar günlüğümü hep geç vakit yazıyorum.Ancak fırsat oluyor inanın
Malum bugün cumartesiydi. Ben aslında çalışanlar gibi hafta sonu dinlenmeyi, biraz aylaklık yapmayı sevenlerdenim. Ama maalesef şimdilik cumartesileri de aylaklık yapma gibi bir şansım olmayacak, bu Cumartesi Bilim ve Sanat Okulunda resim kursuna başladım.
Halk Eğitim Merkezi ,kursiyerlerini 2. Sene aynı kursa almıyor.((((Çok üzücü değil mi?Siz o kadar masraf yapıyorsunuz, bir şeyi öğrenmeye çalışıyorsunuz,o işi yapmak için masraf edip ürün alıyorsunuz, ama 2. Senesi yok bu işin. Ne imiş efendim, sistem 2 kez aynı kursa sizi almıyormuş.(((
Malum biliyorsunuz geçen sene yağlı boya kursuna gitmiş, çokta güzel tablolar yapmıştım.Yeteneğimde varmış demek ki, gerçekten çok büyük keyif alarak yapmıştım,bu arada bin liralık da malzeme almıştım.Çünkü ileride tablolar yapıp belkide sergi açarım diye düşünüyordum, ama almadılar.
Şimdi yine Halk Eğitim merkezi bünyesinde Bilim Ve Sanat Okulunda kara kalem kursuna başladım, aramızda eski sınıf arkadaşlarımda var. Aslında hedefim yağlı boya çalışmak ama perspektif ve kara kalem çalışmaları da ileride resim çizerken ,bana çok faydası olacağı kanısındayım ve bu düşünceyle kursa başladım devam ediyorum.
Bu sabah sınıf arkadaşlarım ve öğretmenimizle perspektif ve gölge çalışmalarımızı yaptık,resimlerimizi de çektim, bu arada Murat Hocamızın eşi Mine Hanım’da Ebru kursu veriyor. Ne kadar enteresan güzel şeyler yapıyorlar.
Kursumuz haftada 2 gün sabahtan öğlene kadar. Bugün saat 12.30 da eve geldim,biraz iş yaptım,sonrada saat 17.30 da başlayacak olan Gezici Festivalin getirdiği ‘’Küf’’ filmini izlemeye gittik arkadaşlarla.
Salon doluydu.Önce Sinema Derneği Başkanı Ahmet Bey konuştu, sonrada Yönetmen Ali Aydın’ı tanıdık .1981 doğumlu genç bir arkadaş.
Küf….Filminin ilk yarım saatte çok esnedim, bir ara uyuyacağım sandım, hatta uykum açılsın diye arkadaşımdan sakız aldım, çiğnedim.
Sonra hareketlendi biraz.Zaten 94’ lık bir filmdi.
Film bu cumaretsi annelerini anlatıyor. Ama kayıp çocuğunu arayan bir baba bu sefer. Anne üzüntüsünden ölmüş.Baba bir tren istasyonunda çalışıyor, kendi haline bir tip ,arkadaşı, konuştuğu hiç kimse yok. Tüm işi ve düşüncesi kayıp oğlunu bulmak,onun bulunabilmesi için devamlı devlete mektup yazmak.Ve duygusuz bir polis memuru devamlı yolladığı mektuplardan kendisine birazda kancayı takmış durumda .Ve yine aynı iş yerinde çalışan pislik biri.Su testisi su yolunda kırılır misali, o da filmin sonunda layığını buluyor.
Ve yıllardır oğlunu arayan baba, filmin sonunda oğluna kavuşuyor. Nasıl mı kavuşuyor???Onu sormayın işte.(((((
Filmin sonunda genç yönetmen Ali Aydın ile soru cevap şeklinde konuşmalar oldu. Çokda güzel sorular geldi, sorulan sorular ve alınan cevaplar ,filmi daha çok anlamamı sağladı. Yönetmene birçok konuda hak verdim. Sinemalar asla sorunları çözmez, ama gündem de tutulmasına yardım edebiliriz diyor. Ve hala kayıp çocukalarını arayan anneler olduğunu , ama bizlerin duyarsızlığından da bahsediyor.
Film daha çok acı,suçluluk duygusu ve başkasının acısına duyarsızlık üzerine kurulmuş. Fakat çok yavaş bir film. Önce anlamak ,sonra empati yapmak gerekiyor.
Bu arada bugün Nurgül Yeşilçay’da Sinop’a geldi.Bir ara arkadaşlar Nurgül Yeşiltaş arkamızda oturuyor dediler, bakıyorum bakıyorum göremiyorum. Filimlerden aklımda kalan alımlı, güzel bir kadın oluşu. Ben de arkama bakıp öyle biri arıyorum. Sonradan fark ettim ki, ufacık tefecik, gözlüklü liseli bir genç kız görünüşünde bir bayandı arkamızda oturan. Karanlıkta resmini çektim, film biter bitmezde hemen dışarı çıktı.
İşte bir gün daha böyle bitti. Bol filmli günler diliyorum.İyi geceler..