Galiba kaldım. 1.Bölüm …Bi ‘Tutam Tuz..

Hayat bir okuldur. Her an yeni bir şeyler öğrenirsiniz ve her an yeni sınavlarla test edilirsiniz. Tamam, artık öğrendim dediğinizde karşınızdaki kişinin ağzından çıkan bir cümle ile kalbiniz hop edip tüyleriniz diken diken oluyorsa ‘artık öğrendim’ ‘yok ya, öğrenememişim’e dönüşüverir. Aslında bu da sadece şunu gösterir: Bilmek, bilginin kafada olması onu aynı zamanda içselleştirdiğinizi, özümsediğinizi göstermez.
Çok büyük bir sınavdan geçiyoruz bugünlerde. O kadar büyük bir sınav ki, her şey şu anda birbirine karışmış durumda. Yerine oturmamış, yerinden çıkarılmış, ortada bırakılmış, kımıl kımıl oynayan taşlar bir anda tek bir taşa vurulan tekme ile havalandı, yere düştü, savruldu, tekrar tekrar havalandı.
Ben kendimi o taşların altında kalmış hissettim, üstüme yığılanları ne yapacağımı bilemedim. Başkasına fırlatmak istemedim, çünkü ben öyle değilim. Peki, fırlatmazsam kabul etmem gerekli. Kabul edebiliyor muyum? İşte orada kalıyorum. Derslerimi tekrar etmem gerekli içsel olarak.
Öğrendiğim astroloji bilgisine göre hepimizin potansiyeli ve kaderi belli, ama seçimleriyle her şey değişebilir, yani tüm hayatımızı potansiyelimizi kullanma şeklimiz belirliyor. Bir diğer bilgi de karşımızdakinin bize ayna olması, yani karşımızdakini seviyorsak ondakini kendimizde kabul ettiğimizden, sevmiyorsak kendimizde onu kabul etmediğimizden. Kısaca her şey dönüp dönüp kendimize geliyor. Bu da kısaca kendimizi değiştirirsek dünyayı değiştirebileceğimizi gösteriyor.
Durgun suya bir taş attığınızı düşünün, taşın düştüğü yerden yayılan dalgalar sakindir. Bir de taşı öfkenin verdiği güçle atın suya ve aradaki dalgaların şeklinin farkını görün. İşte bizim ruh halimiz de aynı şeyi yapıyor. Ne kadar sakinsek çevremize o kadar sakin davranıyoruz, ne kadar öfkeliysek o kadar dalgalı oluyoruz. Bir de çekim yasası var ya, yıllardır Secret kitabıyla başlayan ve dünyaya yayılan…’Ne istersen olur’ parolasıyla insanları istemeye teşvik eden bu yasa aslında antitezini de içinde barındırıyor. Yani neyi istemezsen ve bunu da ne kadar güçlü istersen, o da o kadar başarılı bir şekilde sana doğru çekiliyor. Örnek verirsem, hayatında seni aldatan erkekleri istemiyorsun (çünkü içinde hala kendini aldatıyorsun, dürüst değilsin ve bunu kabul etmiyorsun), hayatına her seferinde seni ilişkinde aldatan erkekleri çekersin. Ya da para istediğini söylüyorsun, ama sürekli parasızsın (çünkü aslında parayı sevmiyorsun, farkında değilsin bilinçaltında, bunu farkedene kadar parasızlığı deneyimlemen gerekli, dersini alman için), sürekli para harcayacağın şeyleri kendine çekersin.
Biraz konuyu dağıttım, farkındayım, ama içimi daha iyi anlatabilmek ve anlayabilmek için bu örneklere ihtiyacım vardı. Son zamanların en büyük savaşı veriliyor Türkiye’de şu anda. Üç beş ağaç yüzünden başlayan ve milyonları sokağa döken kocaman bir dalga geldi ülkemize. Herkes şimdiye kadar hangi konuda mutsuzsa onun için sokağa çıktı. Korku dağları bekler her zaman, ama şimdi dağların yeri değişti. Herkes birbirinden güç alıyor ve kendi isteklerini, haklarını söylüyor. Kimi kürtaj yasasından rahatsız oldu, kimi parasızlıktan, kimi zamdan… Ama herkesin rahatsız olduğu ve özgürlüğünün kısıtlandığını hissettiği bir konu var. En çok da dikkate alınmamak, değer verilmemek rahatsız ediyor insanları. Devlete her zaman ‘baba’ dendi bu ülkede, çünkü o koruyan ve kollayandı, o yüzden karşı çıkılmazdı aynı bir babaya karşı çıkılmadığı gibi. Bizim kuşağımız otorite kuşağı idi, babaya karşılık verilmeyen, istenmese bile yasaklara uyulan. ‘Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur’ cümleleri şarkı bile oldu. Biz o kadar yıldık ki, özgürlüğümüzün kısıtlanmasından çocuklarımıza verdik alamadığımızı. Evet, bazen kantarın topu kaçtı, ama bizim çocuklarımız kendilerini daha kolay ifade edebilen bir kuşak oldu ve çok şükür ki, iyi ki böyle oldu, çünkü akıl akıldan üstündür. Yoldaki çöpçüden, işyerindeki çaycıdan bile bir şeyler öğrenebiliyoruz, neden çocuklarımızdan öğrenmeyelim?
Bütün bu olaylara ‘direniş’ adı verildi. Direniliyordu hakların alınmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına. Ben de katıldım direnişe. Kendi çapımda direndim. Bazen parkta gaz yiyerek, bazen başka desteklerle, bazen enerji vererek… Halbuki biliyorum, bunun ilahi bir plan olduğunu, gökyüzü işaretlerinin bunu aylar öncesinden birçok astroloğun ağzından fısıldadığını, kanallık bilgilerinin büyük uyanışın Türkiye topraklarından başlayacağını söylediğini. Ama bilmek özümsemek değil, içinde olabilmek olamayabiliyor. Ben de olamadım. İşte böyle sınandım. Dengem kaçtı, omurgamın içindeki yaşam enerjimin fişin prizden çekilmesi gibi beni enerjisiz bıraktığını deneyimledim, hiçbir şey yapamaz hale geldiğimi, herşeye flu bir perdenin diğer tarafından bakakaldığımı farkettim. İçimde git-geller yaşamaya başladım. Bildiklerimi uygulamaya çalışıyorum, bir yandan eylemde olmam gerektiğini düşünüyorum, nereye gidebileceğimi, ne yapabileceğimi bilmiyorum. Yerinde olmak ve sadece enerji göndermek saçma geldi, oralara gidip sadece gaz yiyip geri gelmek saçma geldi.
Ve birden…

(Devamı Yarın)
Banu Conker

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

2017 geldi…Bi’Tutam Tuz..

Günaydın sevgili nefes dostu, Büyük umutlarla beklediğimiz 2017 en sonunda geldi ve ilk saatlerde yine …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.