‘Ablan kurban olsun sana!’
Bülent Ersoy’un sahnelerde ve televizyon ekranlarında çınlayan sesini duydunuz mu kulaklarınızda?
‘Annen kurban olsun sana!’
Her anne hayatında en az bir kere çocuğuna bunu söylüyordur herhalde.
Biz kurban olmayı seviyoruz. Kurban olmak, kendini başkası için feda etmek, acı içinde olmak bizim hayatımızda prim yapan şeyler, çünkü böyle sevildiğimize inanıyoruz. Kendimize toplumda böyle bir yer buluyoruz. O yüzden arabesk müzik hayatımızın uzun bir döneminde yer buldu kendine. Şarkılara bir dikkat edin, ne kadar eğlenceli bir müziği olsa da, sözlerine dikkat ettiğinizde hep bir acı var. Kısaca acılarımızdan besleniyoruz.
Kurban bayramı bir zamanlar Hz. İbrahim’in oğlunun kurtulması için gönderilen koçun oğlunun yerine kurban edilmesiyle başladı. Biz de kendimizi birilerine ve bazı şeylere kurban ederek (tabii ki farkında olmadan) hayatımızı kutluyoruz.
Aslında hayatı bayram tadında kutlamak için kurban psikolojisinden çıkmamız gerekli. Bırakalım, kurbanlar sadece koyunlar, koçlar olsun (aslında belki onlar bile olmasın), biz kendi gücümüzü elimize alıp hayatımızı her gün, bir önceki günün deneyiminden yararlanarak bayram haline getirelim.
Adını artık zikrederek hayatımda çoğalmasını istemediğim bayramınız kutlu olsun.
Banu Conker
![](https://nilguncabaci.com/wp-content/uploads/2013/10/kurban-bayrami-karikaturleri2-301x330.gif)