Sabah saat 7.10..Erkenden kalkıp etrafı keşfetmeye çıktım,şu anda cennette miyim düşüncesi içindeyim.)))
Hemen başa geçiyorum. Sırayla anlatayım. Dün Sabiha Göçken Hava alnından uçağımız saat 17.00 sularında kalktı. Katar hava yoluyla seyahat ettiğimiz için, uçakta ki yolcuların çoğunluğu Katar lıydı.. Çoğu çarşaflıydı. Sadece gözleri görünüyordu. Yan taraf da oturan bir bayana dikkat ettim, yemek yerken sol eliyle çarşafı kaldırıyor, sağ eliyle de ağzına lokma atıyordu.
Uçak çok büyük,servisler iyiydi.. İstanbul Doha arası 4 saat sürdü, Sadece çok çocuk vardı, yaramaz çocuklardan.))
Birde yolcular maalesef ki çok pisti, ellerine geçen herşeyi yere atıyorlardı. Doha geldiğimizde aktarma oldu ve biz yine aynı havayolunun , Bali – Denpasar’a giden başka uçağına binmek için hava alnında 3 saat kadar bekledik. Uçakdan hava alanına girmek için servise bindik, o zaman havanın sıcaklığının farkına vardık. 35 derece vardı . Servisden hava alanına girerken de çok pis bir koku vardı etrafta. İdrar kokusu gibi. Neyse hava alanına girdiğimizde klimalar etkisini gösterdi, koku yoktu ve içerisi çok serindi. Doha Havaalanı çok büyük. Girer girmez bineceğimiz uçağın kalkış kapısını bulalım dedik, şansımıza hava alnının en sonunda ki kapı çıktı ve başa dönmeyi göze alamadığımızdan tekrar dutty freelerin önüne gitmedik. Metalden yapılmış ilginç bir çocuk bahçesi vardı, önünde fotoğraf çektirdik.Hava alanı çok temizdi, tuvaletler pırıl pırıldı.Gitmeden önce internetten araştırdığımda bazı okuduğum olumsuz şeylerin hiç biri olamadı ve yoktu.9 saat daha uçtuk, Bali’ye varmak için.
Denpasar’a geldiğimizde saat buranın saatine göre 18.00 olmuştu. (Türkiye’den 5 saat ileri)19.00 gibide havaalnından çıktık. Sabri Arkadaşımızın Antalya da ki bir arkadaşı vasıtasıyla tanıdığı Kadir Bey,bizi karşıladı. Ve Ubud’a arabasıyla bizi götürdü. Yolda KFC da yemek yedik. İlk dikkatimi çeken pilav ve tavuğu 3 parmaklarıyla yemeleri oldu. Meğer adetleriymiş. Kalacağımız yer olan Dewa Bharata Bungalows’a geldiğimizde saat 20.30 olmuştu. Odamıza yerleştik. Her taraf loş olduğu için tam keşfedemedim. Ama havuzun üzerinde, Fil’in ağzından akan suyun şırıltısı, gecenin karanlığında çok güzel bir duygu yaratıyordu insanda. Birer çay içtik ve saat 22.00 gibi yattık.
Sabah 5.50 de uyandım ve pijamalarla ,elime fotoğraf makinemi alıp sessizce dışarı çıktım. Manzara muhteşemdi. Ortada büyük ve çocuk havuzu, havuza filin hortumundan şırıl şırıl su akıyordu. Etraf büyük yapraklı ağaçlarla kaplıydı. Çok enteresan şekilde ağaçlara ve duvarlara, muz ağaçının yapraklarına benzeyen bitkiden aşılar yapılmış ve görünüşü daha da güzelleştirmişti. Bu arada 3 tane tapınak vardı bahçede ve sabahın erken saatlerinde dilekler tuttulmuş, önlerine kap içinde çiçekler bırakılmıştı. Hindistan cevizi ağacında olmuş vaziyette duran meyveleri önce tanıyamadım. İri bir ayva gibi duruyorlardı. Meğer hindistan cevizi öyle oluyormuş, bu kabuk soyulduğunda bizim bildiğimiz kahve rengi kısmı çıkıyormuş, bunu da öğrenmiş olduk.
Tekrar odaya geldiğimde oda arkadaşım Beyhan da uyanmıştı. Ben mayomu giydim ve yan komşumuz Aynur ve Sabri’yi uyandırdım. Onlarda mayolarını giyip havuza geldiler. Kahvaltıya bize rehberlik yapan Kadir Beyi bekledik. O da bize Fransız bir bayanın daha yeni açtığı KUE Cafe’den kruvasan getirdi. Sağolsun Kadir Bey, Bali hakkında bizi çok bilgilendirdi. Kendisi 7 yıldır burada yaşıyor ve Bali’li bir bayanla evli. Henüz eşiyle tanışmadık.
Kahvaltı da 2 dilim ekmeği kızartıyorlar arzuya göre yanına reçel ve tereyağ koyuyorlar, işte bu bir menuyü oluşturuyor.
Veya yine 2 dilim tost ekmeğini kızartıp arasına yağda pişmiş yumurta koyuyorlar veya 2 dilim kızarmış tost ekmeğinin yanına yağda veya haşlanmış yumurta koyuyorlar.
Bunların yerine isterseniz muzlu veya ananaslı krepde alabiliyorsunuz. Allah’dan Sabri’ler gelirken kaşar ve zeytin getirmişlerde birkaç gün bunlarıda kahvaltıya dahil edip yedik. Ensonunda da ananas, muz ve papaya dan oluşan meyve tabağı sunuyorlar. Yanında Bali çayı. İlk sabah Kadir Bey’in getirdiği kruvasanda minnete geçti doğrusu.
Normalde bu kahvaltının turisler için olduğunu sonradan öğrendim, Bali’ler ise haşlanmış pirinç yiyorlarmış kahvaltıda.
İlk gün böyle başladı…Kadir Bey’le kahvaltı yaparken , Bali’ye gitmeden önce nereleri gezebiliriz diye araştırmıştım, o listeyi okudum kendisine, tamam hepsini gezeceğiz, hatta daha fazlasınıda dedi.
Ve biz ilk gezimize Maymun Ormanlarından başlamaya karar verdik. Çünkü otelimize 5-6 dakika (arabayla) uzaklıktaydı….
O zaman şimdi ne yapıyoruz arkası yarın diyoruz…
Amaaa…Önce şunu açıklayayım, neden Bali diye düşünmüş olabilirsiniz.
Biliyorsunuz birçok yer gezdim ve ilk gezimide Güney Afrika ‘ya yapmıştım ve anlata anlata bitirememiştim, hala da anlatırım. Bu defa yerini Bali alacak. Neden Bali? Çünkü oğlum daha önce Bali ve Jakarta’ya gitmiş, bize çok meth etmişti. Eee dedik, Afrika, Amerika, Orta Avrupa, Fas, Lizbon, Norveç derken , uzakdoğuyu hiç görmemiştik.Buraları da halkını da tanıyalım istedik. Ve ilk kez turla gitmeyip kendimiz gitmeye karar verdik.
Önce erken uçak biletlerimizi aldık,sonra bol bol araştırdık,booking.com dan otelimizi ayırttık,sonar başka otele geçtik,kaldığımız oteli Kadir Bey tavsiye etti.Tesadüf buya oğlumda 3 sene önce aynı otelde kalmış, hatta bizim odamız oğlumun kaldığı odanın altındaki daireydi.Ve oğlumda o yıl geldiğinde Kadir Bey’le arkadaşlık yapmış, ikiside birbirini hatırladı.
Odamız güzeldi, hele kapı işlemesi mükemmeldi, odamızın önünde sehbada burada ki tahta oymacılığının ne kadar ileri seviyede olduğunu gösteriyordu.
Duvarlarda çeşit çeşit yağlıboya tablolar vardı. Bu arada aklıma gelmişken yazayım, burada erkekler tahta oymacılığı, yağlıboya veya akrilikle resim yapıyorlar, bayanlarda inşaat işinde çalışıyorlar çoğunlukla.
Yollarda araba yerine daha çok motosiklet var. Yaş sınırı diye birşey yok gördüğümüz kadarıyla. 8 yaşlarında çoçuklarda kullanıyor veya 4-5 kişi bir motosiklete doluşuyorlar.Trafik korkunç.Yollar çok dar . Yol kenarları sırf yeşillik. Ya muz ağaçları var, ya pirinç tarlaları.Diğer özellikleride aklıma geldikçe yazacağım..
Şimdilik size iyi okumalar diliyorum.