Dün gece sabaha karşı üşüdüm ve üzerime kazak giydim.)))Vallahi çok komik değil mi?
Bali’ye gelmeden önce havanın çok sıcak olduğunu biliyor ve ben de sıcağı sevmeyen biri olarak Bali’de ne yapacağımı kara kara düşünüyordum. İnanın buraya geldiğimiz den beri hava bizi hiç bunaltmadı, çok güzel mevsimde gelmişiz. Ekim ayında burada yağmurlar başlıyormuş, en ideal ay ki özellikle sıcak sevmeyenler için bu aymış. Ara ara şiddetli yağmurlar yağar, aniden insanı ıslatıverdiğini bildiğimiz için hazırlıklı gelmiştik, fakat hiç kullanmamız gerekmedi. Gerekirse de marketlerde öyle güzel yağmurluklar satılıyor ki, hemen tedarik edebiliyorsunuz. Fiyatı da 1,5 dolar.
Bu arada bazı şeyleri yıkadığımızda 1,5-2 günde kuruyor ancak.
Bu sabah saat 8.00 de kalktık, baktık yan komşumuz olan arkadaşlarımız havuza giriyor, ben ise yatak da kazakla uyuyorum)) Hemen kalktım hayırdır dedim, çok güzel havuz, haydi gelin dediler. Ama bu sabaha ben sadece güneşlendim. Hala da ara ara bağırsaklarım aşırı çalışıyor. İlaç da fayda etmedi, yediklerimizden olsa gerek.
Sabah kruvasan alıp gelen rehberimiz, dostumuz, Kadir arkadaşımızla birlikte kahvaltımızı yapık. Artık kahvaltıda ne isteyeceğimizi öğrenmiş bulunuyoruz. Omlet, kızarmış ekmek, tereyağı ve reçel. Yanında da Bali çayı. Ardından gelen ananaslı, papayalı ve muzlu meyvemiz. Artık Türkiye’den getirdiğimiz peynir ve zeytinlerimiz bittiği için, bunlarla idare ediyoruz.
Dünden kararlaştırdığımız gibi bu sabah Fil Safarisine ve ardından da köy tavuğu ve pilavının çok güzel olduğunu öğrendiğimiz, salaş bir yere götürecek Kadir.
Saat 11.00 Dian, Kadir ve bizler arabaya doluştuk, düştük yollara. Giderken pirinç tarlalarının yanından geçerken fotoğraf çektik, baktık tabela asmışlar fotoğraf çekmek ücretlidir diye onlarda, bizde şaşırdık. Meğer tapınaklarına bağış topluyorlarmış, verdik bizde. Sonra da yolumuza devam ettik.
40 dakika kadar sonra, Fil Safarisine gelmiştik. İçeri giriş 20 dolar, Fillerle gezinti 61 dolardı. Ve biz biletlerimizi alıp girdik içeri. Çok güzel bir mekan, çevre turist dolu. Yerli halka çok pahallı geldiği için onlar gelemiyorlarmış, ama çalışanlar yerlilerdi.
Girişte ki müzede, kocaman devasa bir fil iskeleti ve fildişleri, ağaç oymacılığı, resimler vardı.
İçerisi tamamen ormanlık, resturant ve dinlenme evleri var.
Biz önce bahçeyi dolaşıp, yıkanan filleri ve yavruları izledik. Onlara muz dalları yedirdik. Hayret bir şey ben de korkmuyorum artık. Yavru filleri sevdik. Derileri sert kıllarla kaplı.
yavru filin banyosu paylaşan: ncabaci
Sonra diğer büyük fillerin yıkanmasını izlerken, fillerin gösterisi başladı.Önce bizi selamladılar, sonra yürüyüş yaptılar, mızıka çaldılar, basket oynadılar, yağlıboya resim yaptılar,futbol oynadılar ,gösteri devam ediyordu ki, bizim fil turumuz başlayacağı için kalkmak durumunda kaldık.
fillerin gösterisi paylaşan: ncabaci
Ve 2 şer li olarak fillere binerek ormanda ki turumuz başladı.
Fil sürücüsü buranın yerlilerinden, 8 senedir çalışıyormuş, elinde ucu sivri bir çekiçle fili idare ediyordu. Vurmuyor ama kulak kısmına dokunarak onu yönlendiriyordu. Günde 250 kilo yiyecek veriyorlarmış. Muz, papaya ve muz yapraklarıyla besliyorlarmış. Kakalarını da kurutup gübre olarak kullanıyorlarmış.
Fillerin ağır aksak yürüyüşleriyle , yarım saat ormanda gezindik, bizler önde, Aynur’lar arkamızda dolaştık. Başlangıç yerinde bizi bekleyen Kadir ve Dian’da bizim bol bol fotoğrafımızı çekti. Sonra bir başka bölüme geçtik, orada yavru filler boynumuza çiçek taktılar, bize sarıldılar, bu sahne çok güzeldi. Artık maymunlardan sonra Fillerle de kanki olduk.
Yolda durduğumuzda ufak bir marketten ağrıya iyi gelecek yağlar aldık. Gerçek den buralarda doktor yok, bir sağlık ocağı gibi bir yer var, önünde de ambulans, ama Allah korusun birşey olsa arabanın çıkabileceği yer yoktu bizim gördüğümüzde. Onun için burada yaşayanlar kendilerini bu yağlarla iyileştirmeye çalışıyorlarmış. Her türlü ağrıdan, sinüzite kadar tüm yağlardan aldım ben de.
Ardından, yöresel salaş bir yere gidip tavuklu pilav yedik. Bize göre fazlaca salaştı. Herşey elle yapılıyor, yeniyor,yine bıçak yok, kaşıkla sabitleyip çatalla parçalıyorsunuz. Artık birçok şeyi görmemezlikten gelip yedik. Bulunduğun ortamı düşünmezsen gerçekten yemekler lezizdi. Bu arada birşey daha öğrendim. Evlerde yemek pişirilmiyormuş. Saat 14.00- 15.00 arası okuldan çıkan talebeler,biz oradayken resturana gelerek karınlarını doyurdular ve evlerine gittiler.Daha pahallıya geliyormuş evde yemek pişirmek , hem de çalıştıkları için evde yemek yapmıyormuş çoğu.Fiyatlar çok uygun bu arada.
Biz bayanların baş içeceği mango suyu, her yemek de içiyoruz. Bintang biraları da çok güzel, bayanlar içinde limonlusunu tavsiye ederim.
Yemek bitince ahşap oymacılığın yapıldığı yere gidecektik ki, Kadir fikir değiştirip bize öneri sundu. Güneş batımını Tanah Lot Tapınağında izleyelim,çok güzel olur, yarında ahşap oymacılığa gideriz dedi.
Bu fikirde bize çok cazip geldi ve hemen düştük yollara. 1- 1,5 saat gittik. Güneş burada erken batıyor, 17.30 gibi. Ama yetiştik. Yine çok kalabalık bir mekan, gerçekten birçok kişi fotoğraf makinelerini kurmuş, denizle ada arasında büyük bir boşluk olan yere, güneşi denk getirip fotoğraf çekmek için dizilmişlerdi.
Esas büyük tapınak, tam o bölümün karşısındaydı. Denizde Karadeniz gibi çoşmuştu. Tapınakla aramızda kumsal vardı, ama biraz sonra gelgit olayıyla buraları su kaplayacak hemen bakıp gidelim dedi Kadir. Arkamızda da kocaman bir mağara vardı.
Burada da güneşi batırdık. Dönüş de tapınağın çevresinde bulunan hediyelik eşya satan yerlerden biraz alışveriş yaptık.
Sonrada Kadir bizi, galeriya alışveriş merkezine Kuta’ya götürdü. Yine epey yol gittik ve bu arada saati de 21.00 yaptık. Burada da ayakkabı, parfüm ve Nasi Goreng pilavı yapmak için sos, birde karidesli değişik bir ürün aldık. Kuru birşey, yağa atıp kızarttığınızda kocaman çıtır çıtır oluyor, cipse benziyor onlardan da birkaç paket aldık,saat 22.00de kapandığı için yemek yiyemeden ayrıldık. Neyse sonra Kuta da Dionos Pızzası bulduk ve bolca sipariş edip afiyetle yedik. Gerçekten çok iyiyidi. Zaten Kuta’ya geldiğimiz de ve hele hele o alışveriş merkezinde, medeniyete geldik diye güldük.)))
Dönüşte Kuta’nın gece hayatını görelim diye discoların, gece kulüplerinin olduğu mekandan geçtik, Kadir isterseniz duralım burada da dese de bizler sabahın 11.00 den beri yollarda olduğumuz için bir an önce otelimize dönmek istedik.
Ve otele geldiğimizde saat 1.00 olmuştu, duş aldım, paketleri bir köşeye koydum ve doğruca yatağa yattım. Bu satırları yazarken sizde saat 2.39 bizde7.40.
Bugünde ağaç oymacılığına gideceğiz kısmetse. Gerçekten Bali kazan, biz kepçe olduk. Haydi siz uyuyun, biz güne merhaba diyelim.