Armağan uçuşturuyoruz. Bi’Tutam Tuz..

Facebook benim için akşamları biraz yaşama alanı gibi oldu son zamanlarda. Televizyon karşısına kurulduğumda biraz da Facebook’ta dolanıyorum.

Kısa bir süre önce Armağan Uçuşturma Çemberi adlı bir gruba üye oldum. Grup üyeleri kullanmadıkları ve işe yarar durumda olan eşyalarını grup içinde paylaşıyorlar, nam-ı diğer uçuşturuyorlar. Son zamanların kapitalist sistemdeki tüketicilik sendromuna büyük darbe indiren bir uygulama olduğu için çok hoşuma gitti.
İnsanlar mutlu olmak ister. Bilim adamları da insanları en mutlu eden şeyin aslında paylaşmak ve yardımlaşmak olduğunu ortaya çıkarmış diye okudum geçenlerde. Maalesef şu anda kaynak gösteremeyeceğim, çünkü nerede okuduğumu hatırlamıyorum. Bu grup da insanları mutlu eden bir kaynağa dönüşmüş. Dün akşam grubun bir yıllık süreyi doldurduğunu ve moderatörün çok kısa bir süre içinde grubu kapatacağını okudum. Bu karara saygı duyuyorum, çünkü moderatör olmak ve 5000 üyeye sahip çıkmak kolay bir durum değil, büyük emek istiyor. Saatler sonra bu tarzda işleyecek yeni gruplar açılmaya başladı. Bu grupların şu andaki tüketim toplumunun dönüşümüne büyük katkı sağlayacağına, içimizin her şeyi alma kapasitesini evrimleştireceğine inanıyorum.
Benim en çok dikkatimi çeken bazı taleplere eklenen cümleler oldu ve bundan çok rahatsız oldum. Örneğin aile işsiz, çok paraya ihtiyacı var, vs gibi… Evet, durum bu olabilir, ama zaten bir ihtiyaç varsa bu istekten öte bir şeydir, yani benim daha çok ihtiyacım var demek bana ajitasyon ve kurban bilincinin uzantısı olarak geliyor. Aslında burada beni tam da rahatsız eden bu: Kurban bilinci, vah zavallı ben, ben ne kadar kötü durumdayım… Aslında her zaman mazlumun yanında olmayı seçen Türk ulusu için nasıl da 12’den vuran bir kıstas.
Bizi yukarılara taşıyacak olan şey kurban bilincimizi dönüştürmek. Her zaman iyiyi hakettiğimizin bilincinde olarak iyiyi istemek, ama bunun için acı bedenden çıkmak, kendi değerimizi bulmak.
Bütün bunları başkaları hakkında yazar gibi görünsem de aslında kendime söylüyorum. Kısa bir süre önce eski kocamdan kızımla ilgili para isterken ona bir sürü açıklama yaptığımı farkettim. Neden dedim sonra, bu paranın verilmesi gerekli ve benim bunu almam gerekli, konu kapanmıştır, açıklamaya hacet yok. Yine de elim arada açıklama yazmaya gitse de artık en azından silmeye başladım, bir adım ötesi de o gereklilik hissini tümüyle bırakmak olacak.
Bu paylaşım grubu aklıma şu hikayeyi getirdi:
Cehenneme girmişler, ortada kocaman bir tencere, tencerenin etrafında bir sürü insan ve ellerinde sapı çok uzun kaşıklar var ve çorba içmeye çalışıyorlar. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, çorbayı döküyorlar ve içemiyorlar bir türlü.
Sonra cennete gitmişler, yine aynı manzara, ama bir tek fark var, herkes çorba kaşığını karşısındakine uzatmış ve herkes çorbayı rahatlıkla içebiliyor.
İşte hayat aslında bu kadar kolay, paylaşınca bu kadar güzel. Cenneti yaşamak için ölmek değil, gerçekten yaşamayı bilmek gerek. Hep bana, hep bana, rabbena yerine bir sana, bir bana diye bakmak gerek. İhtiyaç mı, istek mi diye sormak gerek.
Hepimiz bu bilince yükseldiğimizde ne zeytin ağaçları kesilecek, ne de betonlar yeşilleri kapatacak, bu dünya çok daha güzel bir yer olacak.
Bu sistemi ortaya çıkaran moderatöre, bu grupları çoğaltarak yaşadıkları yerlere yayanlara ruhumdan teşekkür ediyorum, emeklerine sağlık. Değerinin bilinmesi, doğru yerlere gitmesi ve sahip çıkılması dileğim.
Banu Conker

 

Hakkımda Nilgun

Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

2017 geldi…Bi’Tutam Tuz..

Günaydın sevgili nefes dostu, Büyük umutlarla beklediğimiz 2017 en sonunda geldi ve ilk saatlerde yine …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.