Sabah saat 8.00 de kalktık ve doğruca kahvaltıya gittik. Kahvaltı yaparken Dubrovnik sahillerini izledik. Gemimiz 11.30 da iskeleye yanaştı. Bu arada Dubrovnik’in denizden görünüşü çok harikaydı. Kıyısının çok girintili çıkıntılı oluşu bize Norveç’i anımsattı.
Gemiden ayrılmadan önce, rıhtımda yolcu bekleyen otobüslerden gidiş dönüş 12.90 Avro’ ya biletimizi aldık. Aslında taksi tutmayı düşünüyorduk ama son anda işi garantiye alalım diye otobüsü tercih ettik. Takside Old Town’a 12 Avroya götürüyordu. Bilet alırken Antalya ve Eskişehir’li 2 kız kardeşle tanıştık, Dubrovnik’i beraber dolaşalım mı diye sordular, neden olmasın dedik, ve Hülya ve Haticeyle birlikte dolaştık, kale içini.Çok iyi arkadaş olduk daha sonra.(İyi ki sizleri tanımışız) Otobüsümüz bizi kalenin en önemli girişi olan Pile Kapısında bıraktı bizi.
Dubrovnik, Hırvatistan’ın, Adriyatik Denizi’nin kıyısında bulunan,güzel bir tatil şehri.
Yeni şehir bayağı modern. Biz direk olarak Old Town (Eski Şehir) gittik. Etrafı surlarla çevrili bu eski şehir, botik bir yapıya sahip.UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alıyor. Buranın merkez caddesi Stradun,yine dünyanın en eski eczanelerinden birine ev sahipliği yapan Franciscan Manastırı, Rector Sarayı, Old Town’un en önemli çeşmeleri olan Onofrio Çeşmeleri ve Orlando Heykeli’de burada bulunuyor. 1667 yılında yaşanan büyük depremde hasar görmeyen tek yapıda bu kale içindeydi. Bazı yollar çok dar, evler arasındaki mesafe 2 metre var yok. Pencere önlerinde çamaşırlar asılıydı. Resme de önem veriyorlardı ki bol bol yağlıboya, akrilik tablolar vardı. 10cm karelik bir akrilik resim 15 Avroydu.
Kale içinde bol miktarda hediyelik eşya satılıyordu, kadınların yaptığı dantel ve kanaviçe el işleri de bol miktarda vardı. Bu tür hediyelikleri görünce Türkiyeyi anımsadım, izlerimiz var yani..Magnetler 3-4 avro arasında değişiyordu.
Bu arada kale içindeki ilk dondurmacıdan (Türk olan) dondurma aldık. Eminde olamadım buranın sahibi Türk mü diye sordum, çocuk bozuk Türkçesiyle, anamda Türk, babamda Türk, teyzeler, halalar Türkiye’de dedi. Tamam dedim aradığımız dondurmacı bu.)) İtiraf edeyim, dondurmayı sevmedik. Krema gibi bir şeydi.Ama gitmeden yaptığım araştırmalarda, Türk dondurmacıdan muhakkak dondurma yiyin diyordu, bizde onun için alıp denedik.
Bu arada bir dükkanda çok değişik şekerlemeler gördük. Sanki plastik figürlerdi hepsi. Kurbağa, omlet, yılan, solucan çilek, limon portakal…..bir sürü değişik figürde yapılmıştı. Fotoğraf çekmemize müsaade etmediler. Bizde biraz seçip satın aldık.
Girişte papağanlarla fotoğraf çektiriyorlardı, biz Bali’de çektirdiğimiz için gerek görmedik.
Çok kalabalıktı, her yer turist kaynıyordu. 2013de Avrupa birliğine girmiş ve o zamandan beride vize gerekiyor gidebilmek için.
Vallahi 3 saatlik bir gezinti bize yetti. Teleferik de vardı, ama binmeyi düşünmedik.Saat 15.30 da dönecektik,14.30da döndük, birazda rıhtımdaki sergileri dolaştık.
Gemi kalkmadan 30 dakika önce bindik ve 13. Katın en arkasında bulunan güverteye gidip oturduk. Oradan manzara harika görünüyordu. Hem Dubrovnik’den ayrılışımızı izledik , hem de yemeğimizi yedik…
Akşam tiyatroya gidip showları izledik.Çok ilgi çekici güzel gösteriler vardı. Danscı kızlarda harikaydı.
Bu geminin, şimdiye kadar bindiğim gemilerden bir farkı var..Kim hangi şehirden binerse oradan inebiliyor.Daha önce bindiğim gemilerde asla böyle değildi, belirli bir kalkış noktası vardı. Hep birlikte oradan biniliyor ve yine orada iniliyordu.
Gemi mağazalarında satılan her şey vergisiz olduğu için, fiyatlar dışarıdan çok ucuz. Bizde bu akşam biraz alışveriş yaptık. Parfüm ve Lakos çanta aldık, indirim vardı,Türkiye’de satılandan %50 daha ucuz aldık..
Akşam yemeği için Quattro Venti Resturana gittik yine ve bizim için ayrılmış masamıza oturduk.Biraz sonra masamıza genç bir çift geldi.Selamlaştık, 4 günlük evli balayı çiftiymiş. Öyle cana yakınlardı ki, biz sohbeti bir koyulaştırdık onlarla, salon boşalmış, saat 23.30 olmuş, farkında değiliz. Onur İstanbul’da çalışıyor, endüstri mühendisi, kendi şirketi var, Esra’da çok güzel bir kız. İkisine de bayıldık. Dedim hayırdır siz nasıl geldiniz bizim masaya? Meğer onları başka bir yeni evli balayı çiftiyle aynı masaya vermişler, ama o kadar soğuklarmış ki, hiç konuşmamışlar. Onlarda sizlerin güler yüzünü fark etmiştik, biz bu masaya oturmak istiyoruz demişler. Sanki yıllardır tanıyormuş gibi olduk. Onur ve Esra’ya ömür boyu mutluluklar diliyorum tekrar.İyi ki sizi tanımışız.
Bu arada eğer balayına gemiyle çıkmayı düşünürseniz, balayı indiriminden almayın biletinizi, genç gruptan alın o daha ucuzmuş. Çünkü gemi turlarına gençleri de çekmek için onlara bayağı indirim yapıyorlarmış. Sanırım%20 tam emin olamadım şimdi.Bu gemide de gençler vardı.
Yarın Venedik’de saat 9.00 da olacağımız için bu akşam erken yatalım dedik, ama saat 24.00 oldu. Ve hatta ben şu anda günlük yazıyorum saat 1.00 oldu. Haydi iyi geceler, ben yatayım….