Hayallerimin şehrine bugün ayak bastık.
Neden bilmiyorum, suyu sevdiğim için midir, filimler de görüp merak ettiğim için midir bilmiyorum. Bazen kendimi bir gondol da, arkamda gondolcu küreğini çekerken, karşımda keman çalan bir müzisyen eşliğinde Venedik kanallarını dolaşır hayal ederdim. Ve arkadaşlar arasında konuşurken, ben en çok gitmek istediğim yer sorulduğunda Venedik derdim. Ve işte 13Eylül 2015 de bu hayalim gerçekleşti çok şükür.
Bugün sabah 9.00 da, Venedik limanındaydık. Kahvaltı sonrası, St. Marco Meydanı’na gitmek için bilet aradık ama kalmamıştı. Rehberde bizi korkuttu, kaybolursunuz, eğer deniz taksiyle gidip gelirseniz çok pahallıya patlar dedi. Halbuki gitmeden önce bizim Türkiye’dekine benzer ara vapurlar olduğunu okumuştum. Onu sorduğumda da, saatleri çok farklı yakalamaya bilirsiniz veya başka bir yere gidebilirsiniz dedi. Yani kaybolur muyuz dedim. Evet kaybolursunuz dedi. Ben de zaten kaybolmak isterim bu şehirde dedim..
Bu arada 2 Türk arkadaşımızda olmuştu dün bahsetmiştim, biri Antalya’dan Hülya ve ablası Hatice Eskişehir’den. Onlarda bize katılmak istediler. Tabii beraber gidelim birlikten kuvvet doğar dedim.
Gemiden çıkıp önce taksi (karadan) tutmak istedik, bize şöför yolu tarif edip Alilaguna (deniz vapuru) ile gidin , daha kolay ve ucuz dedi. Görevlilere sorduk, yolu tarif ettiler, 10 daki ka kadar yürüyünce, St. Marco Meydanına kalkan vapur iskelesini bulduk. Gidiş dönüş bilet alalım dedik, 15 euroya biletlerimizi aldık ve 15 dakika sonra St. Marco Meydanındaydık.
Biraz Venedik’ten bahsedeyim size. Venedik, görünüşe göre Kuzey İtalyalıların 568’deki işgalinden sonra doğmuş ve 118adet iç lagün oluşmuştur.150 adet kanal,409 tane çok güzel köprü ile bağlanmıştır birbirlerine. St. Marco Meydanı şehrin merkezi olarak kabul edilmektedir. Dünyanın en güzel meydanlarından biridir.
Bu meydanda,Basilica, Ducal Sarayı ve tarihi saat kulesi bulunmaktadır.En önemli köprüsü Rialto Köprüsüdür. Birde Ahlar köprüsü vardır.
Ahlar Köprüsü, çok önceden cezaevine gitmek için mahkumların kullandığı köprüymüş. Ceza evine giren, oradan hiç çıkmazmış, ölürmüş. Onun için bu köprüden geçen mahkumlar, son bir defa daha şehre bakıp ahhh çekerlermiş. Onun için bu köprüye Ahlar Köprüsü demişler.
Bizim Alılaguna’dan indiğimiz yer, hemen meydanın yanıydı. Tekrar buradan binip gemiye gidebilirsiniz dediler. İner inmez zaten büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Sırayla tezgah açmış İtalyanlar hediyelik eşya satıyorlardı.
Arkadaşlarıma önerim, önce gondola binelim oldu, kabul ettiler ve yine hemen sahilde gondol service yazan yere gidip isteğimizi bildirdik. Bize harita çıkarıp 2 yer önerdiler. Biri 30 dakika süren kısa tur, fiyatı 80 Avro, diğer 45 dakika süren uzun tur fiyatı 120 Avro. Biz, kısa tur olsun dedik ve bindik gondola.Kanalda gezmeye başladık. Mahalle aralarında dolaştık, köprü altlarından geçtik, bu arada gondolcu 45 dakika gezmeyi 100 Avroya düşürdü, bizde kabul ettik. İyi ki de etmişiz, öyle güzeldi ki anlatamam.
Ben zaten yıllardır gondol turunun hayalini kuruyordum, gerçekleştirdiği içinde Allah’ıma şükrettim. Trafik çok yoğundu, bazılarında yeni evli Çinli çiftler vardı. Gelinin elinde çiçek, gelinlikle, damat smokinle, tur atıyorlardı. Biride gondol da akordiyon çaldırıyordu.
En büyük köprüsü olan Rialto Köprüsünün altından ve Ahlar Köprüsünün altından geçtik.
Evlerin altı depo olarak kullanılıyormuş.Bazen sular tamamen kaplıyormuş ilk katları.
Çok eski binalardı. Klasik müzik bestecisi ve ünlü virtüöz kemançı Antonio Vivaldi’nin evini gördük..
Ünlü Giovanni Giacomo Casanova’nın yaşadığı evi de gördük. Hani şu kadınların gönlünü fetheden ünlü çapkın.))
Kanalda gondolla gezerken bir ara resmen mest oldum. Aslında çok kalabalıktı kanallar, binlerce turist dolaşıyordu. Fakat ara ara sadece bizim gondolun geçtiği yerlerde oldu. Nasıl bir sessizlik, sadece su şırıltısı, evlerin kanala vuran gölgeleri, cam kenarlarında ki saksılardan sarkan çiçekler, camdan cama asılı duran çamaşırlarla, düşlerimdeki Venedik’te gezmenin mutluluğunu yaşadım.
Geçtiğimiz köprülerin üstünde, ortamın büyüsüne kapılan çiftler öpüşüyorlardı.
Gondolcumuz önemli gördüğü yerlerden geçerken, bizi bilgilendirdi. Sayısını tahmin edemiyeceğim kadar turist ve gondol vardı. 45 dakika sonunda yine bindiğimiz yere gelmiştik. Kendimi bir rüyadan uyanıyormuş gibi hissettim. Dedim ya size ben, Venediği çok görmek istiyordum diye, beklide ondandır, ben çok sevdim bu şehri. Henüz Roma’yı görmedim ama, çoğu arkadaşımda Roma ve Floransa’yı meth ediyor. Kısmetimizde varsa orayı da görür, mukayese ederiz))))
Tur rehberi bize kaybolabileceğimizi söylemişti ya, size birşey söyleyeyim mi, asla kaybolmazsınız. Neden? Çünkü heryer St. Marco Meydanına gidiyor. Düzenlerini çok güzel kurmuşlar. Duvar köşelerine konmuş tabelaları, takip ediyorsunuz ve meydana her aradan ulaşıyorsunuz. Rialto Köprüsü nüde karadan biz öyle bulduk. Kaybolmak söz konusu değil. Ve şunu da belirteyim, Venedik, Dubrovnik’den ucuz. Orada aldıklarımızı , Venedik’de daha ucuza bulduk.Çok güzel magnetler aldık, Bruno camından saat aldık.
Karadan yürüdüğünüzde, meydanın arkası sadece alışveriş yapabileceğiniz dükkanlarla dolu. Markada var, marka olmayanlarda. Çoğu minik dükkanların, ama içleri çok kalabalık.
Bu arada ara yollardan giderken pizza yiyenleri görüyorsunuz, karnınız açıkmaya başlıyor, ozaman hemen gidip bir dilim pizza alıyorsunuz. Dilimi 3,5 Avro ve bayağı doyuruyor insanı.Hamuru kalın, sıcak sıcak yiyorsunuz çok güzeldi.
Tekrar St. Marco Meydanına geldiğimizde, Saat Kulesini, Hiristiyanlıkta Kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan Mahşerin Dört Atlısını gördük. Bazı akademisyenlere göre beyaz at ve binicisi İsa’yı,kızıl at ve binicisi, kan ve savaşı, siyah at ve binicisi kıtlığı, soluk renkli at ve binicisi de salgın hastalıkları ve ölümü sembolize ediyormuş.
Meydanda cafelerde vardı. Cafenin birinde canlı keman ve piyano eşliğinde müzik yapıyorlardı. Hayranlıkla izledik. Tam bir insan seliydi ortam.
Gezmekten internete de giremedik, haberleşemedik Türkiyeyle 4 gündür.
Turist gibi gezdik, banklara oturup pizzamızı yedik, bol bol fotoğraf çektik. Hiçbir sıkıntımızda olmadı.
Dönüş biletimizde yanımızdaydı, haydi dönelim değip tekrar Alılagunaya binip döndük.
Gelincede sıcak birşeyler içip biraz dinlendik ve akşama hazırlandık.
Bugün İtalya’ya çok kişi indi, çok kişide bindi.Yeni bir tur başlangıçı oldu. İtalyanlar korkunç sesli ve hızlı konuşuyorlar, kavga ediyor sanırsınız.
Saat 17.00 de gemimiz Venedik’den ayrıldı. Geminin 13 katındaki en arkasından yine ayrılışımızı izledik. Gerçekten güzel bir şehir. Belki kısmet olur bir daha geliriz.
Not:Bu arada tek yön vapur 8.00 euro, gidiş dönüş 15 euro.Mecbur kalırsanız ki kalacağınızı hiç sanmıyorum, deniz taksilerde, St.Marco Meydanından Cruise ların bulunduğu limana 80.00 Avroya götürüp, 70 Avroya getiriyormuş, bilgilendireyim dedim.
Şimdi hazırlanmam gerek, akşam yemeği için…Hepinize iyi akşamlar.