SIRA SENDE II..Ebruli Sayfalar

Tekrar Merhaba Sevgili Nilgün’ün Günlüğü Okurları,

Sinop’ta tam 17 ay süren “Sıra Sende” Erasmus+ Avrupa Gönüllü Hizmeti projesini Slovenya’dan gelmiş olan Jasa Rajsek ile anlatmaya devam ediyorum.

Jasa Rajsek, Slovenya’dan geldi. Mesleği gazetecilik. Jasa’nın (Jasa, yaşa olarak okunur.) bana diğer gönüllülerimden çok daha fazla emeği geçti ve en zor zamanımda benim yanımdaydı. O, gönüllülüğün ötesinde çalıştı ve bunu da gerçekten gönülden yaptı. Ona buradan bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Diğer gönüllülerim alınmasın ama Jasa’nın engellilerle çalışmasının yanı sıra bana ne iyilikler yaptığını anlatacağım şimdi.

Jasa’nın ilk geldiği hafta Tangal Köyü’nden domuz kurşunu ile vurulan bir köpek ihbarı aldım. Kurşun köpeğin arka bacağından girmiş, ön bacağından çıkmış ve gövdesine saplanmıştı. Kaburgaları kırılmamıştı ama bacak kemiği paramparça olmuştu. Hemen Samsun’a Prof. Dr. Ahmet Özak’a götürdüm. Muhteşem başarılı bir ameliyat yaptı. Yalnız yine de köpeğin iyileşmesi bundan sonra bizim düzenli olarak vereceğimiz antibiyotik ve yapacağımız pansumanla mümkündü. Çünkü kemik ameliyatlarında hep iltihap olur ve iltihabın her gün temizlenmesi gerekir. Antibiyotiğe çok destek olan bir tedavidir bu. Yalnız bir sorun vardı. Benim bir haftalığına Karabük’teki eğitime gitmem gerekiyordu. Bu köpeğe kim bakacaktı? Kim günde iki kez iğne yapacak ya da yaptıracaktı? Kim ilgilenecekti? Annem de yakın zamanda omzundan ameliyat geçirdiği için annem de ilgilenemezdi. Biz bunları konuşurken Jasa yanımızdaydı ve “Ben iğne yapabilirim. Gerçi hep anneanneme her gün iğne yapıyordum. Köpeğe de yapabilirim sanırım.” dedi. Gözüm hiç arkada kalmadı. Karabük’te rahat rahat eğitimimi yaptım. Döndüğümde gerçekten köpeğe iyi bakılmış durumdaydı. O günden sonra Jasa kendine bu köpeğe bakmayı görev edindi ve egzersiz yürüyüşlerini de yaptırdı köpeğe. Hatta diğer hasta köpeklerime de baktı. Mentol, deri rahatsızlığı olan köpeğe, her gün iğnelerini yaptı. Yakışıklı, %100 işitme engelli olan köpeğin iğnelerini de yaptı. O yetmedi. Sokakta bulduğum Elmas adını verdiğim yavru kediyi benim evimde artık yer olmadığından kendi evine aldı. O yetmedi, ismini daha koyamadığımız yavru kediyi de evine aldı.

17 yaşında olan Yonca adlı köpeğim, çok yaşlanmıştı. Tuvaletini ederken kan geliyordu ve Yonca’yı Jasa yanımdayken kaybettim. Yonca benim kızım gibiydi. Benim bütün gençliğimi bilirdi. Ben ise onun ne kadar hızlı yaşlandığını gördüm. Annem ve Jasa yanımdaydı Yonca öldüğünde. O kadar üzüldük ki, anlatamam. Jasa da çok üzüldü. Beni teselli etti. Yonca büyük bir köpekti. Benim Yonca için mezar kazmam gerçekten çok zor olacaktı. Jasa, Yonca’nın mezarını kazabileceğini söyledi. Bahçeye büyük bir çukur açtı. Yonca’yı içine koydu. Bir papatya koparıp, Yonca’nın yanına koydu. Bana “Hazır olduğunda söyle, üstünü kapatacağım.” dedi. Son bir kez daha Yonca’ya baktım. Sonra “Tamam. Kapatabilirsin.” dedim. Jasa bu kadar düşünceli ve inceydi. Bir çiçek koymayı bile düşündü. Oysa benim aklıma hayatta gelmezdi.

Jasa’nın barınaktaki köpek ve kedilere de çok iyiliği dokundu. Her hafta bizimle barınağa gidip, kazanlar dolusu yemek pişirmemize yardım etti. Ayrıca Facebook sayfamızdan sahiplendirmek için yavru köpeklerle poz verdi.

Sinopale’nin düzenlediği “Ayda 1 Sokak Bizim” etkinliğinde Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneğimizin standında para ve mama toplamamıza yardım etti. Hatta ses getirsin diye benim yaramaz Zeyno ve ürkek Melankoli’yle (Zeyno: Boyabat Tüneli girişinde bebekken bulduğum bir köpektir. Melankoli: barınaktan sahiplendirmek üzere aldığım fakat isteyen kişinin almaktan vaz geçmesinden dolayı bana kalan ve barınağa geri bırakamadığım bir teriyerdir.) bu etkinlik boyunca ilgilendi.

Jasa, bizim dernekten ve çevre derneğinden Gizem’le de arkadaş oldu. Gizem eczanede çalışırken Gizem’in Dora adlı hep bağlı kalmak zorunda kalan köpeğini yürüyüşe çıkardı. Onun çevresel ve insani yardım faaliyetlerine de katıldı.

Jasa ile eğlenceli zamanlar da geçirdik. Sinopale’nin Sözlü Tarih ve Belgesel Film atölyesinde bize büyük yardımı oldu Jasa’nın. Bu atölye kapsamında dünyaca ünlü ve ödüllü yönetmenlerden olan Ayşe Polat ve Ayat Najafi Sinop’a gelmişlerdi ve bir haftada sözlü tarih ve belgesel filmi çekilecekti ve teknik ekip sıkıntısı vardı. Bu arada rehabilitasyon merkezinde yaz dönemi olduğundan dolayı dersler azaltılmıştı. Böylece Jasa’nın bize ayıracak vakti vardı. Kendisi de gazeteci olduğundan dolayı, film çekimi ile ilgili teknik bilgiye de sahipti ve anında boom, Jasa’nın eline verildi. Boom, ses mikrofonudur. Bu iş sadece mikrofonu tutmaktan ibaret değil, aynı zamanda bu cihazın kullanımını da bilmek gerekir. Yoksa yaptığınız tüm çekimler, kamera kaydıyla kalır ve ondan sonra bir çuval inciri berbat edersiniz. Jasa, bu görevi de başarı ile yaptı. Sinop’un tarihi ile ilgili birçok şey öğrendi. Hem de uzmanlardan. Ayrıca akşamları da film ekibiyle de çok eğleniyorduk. Verdiğimiz molalarda Sinopale ofisinin arkasındaki Kumkapı plajında ise denize girip, serinliyorduk. Sinopale’nin kurucularından Prof. Dr. Melih Görgün’ün de doğum günü atölye zamanına denk geldi ve çok eğlenceli bir doğum günü partisine Jasa ile katıldık.

Bir AGH gönüllüsü Türkiye’nin küçücük bir şehrinde herkese örnek olacak olağanüstü birçok iş yaptı. Hem engellilere, hem sahipsiz hayvanlara, hem yardıma muhtaç insanlara, hem de Sinop’un geçmiş tarihini su yüzüne çıkaran belgesel bir filmin yapılmasına büyük katkı sağladı. Bir gönüllüden öte işler yaptı. Ona buradan tüm Sinop adına tekrar çok teşekkür ediyorum. Sinop ona çok şey borçlu.

Jasa1-001Jasa2-001Jasa3Jasa4-001Jasa5Jasa6-001Jasa7-001Jasa8-001Jasa9-001Jasa10-001Jasa11-001Jasa13-001Jasa14-001Jasa15-001Jasa16-001Jasa17-001Jasa18-001Jasa19-001Jasa20-001Jasa21-001Jasa22-001Jasa23-001Jasa24-001

 

Orkhan Asadzade, Azerbaycan’dan geldi. Biz ona Orhan diyorduk. Yarı Azerice, yarı Türkçe konuşuyordu. Bazen kullandığı Azerice kelimeleri anlamıyorduk. Ama sonunda ne demek istediğini buluyorduk. Mesela otobüsle gelirken otobüs bozulmuştu. Bana mesajı şöyleydi. “Otobüs yolda kırıldı. Biraz geç kalacağım.” Demek ‘kırıldı’ Azerice ‘bozuldu’ demekti. “Eğneğin ne güzel.” dediğinde, şimdi eğnek ne diye düşünüyorduk. O da “Eğnek işte, eğneği görmüyor musun? dediğinde, gözümüzdeki gözlük olduğunu anlıyorduk. Hem o Türkçesini geliştirdi, hem de biz Azericemizi.

O da engellilerde çalıştı. Orhan’ı barınağa hiç götürmedik çünkü biz de gitmedik. Neden mi? Artık cezaevinden artık yemek değil, kazanlardan artan yemek gelmeye başlamıştı. Hayvanlar temiz yemek yiyor, bu da onların sağlıklı beslenmelerini sağlıyordu. Bizim işimiz biraz olsun azalmıştı. Biz de artık bütün maddi ve manevi gücümüzü sokaktaki hayvanlara harcamaya başladık.

Orhan Sinop’ta olduğu dönemde yine Sinopale’nin Tasarım Atölyesi’nde çalıştı. Burada yerli ve yabancı sanatçılar, Sinop’un yerli zanaatkârlarıyla bir araya gelip, yerel ürünlerin yeni bir formda tekrar dünyaya gelmesini ve bir marka oluşturmasını tasarladılar. Orhan da burada sanatçılara, tasarımcılara ve zanaatkârlara asistanlık yapıp, sergi açılışına kadar yardım etti.

Orhan1 Orhan2 Orhan3 Orhan4Orhan5-001Orhan6-001Orhan7-001Orhan8-001Orhan9-001Orhan10-001

Elturan Kazimli, o da Azeri bir gençti. Elturan’ı Şubat 2015’te Sinop’ta EPEKA Derneğimin uyguladığı Erasmus+ Gençlik Çalışanları Hareketliliği projesi olan “For-Ex”den tanıyorum. Bu proje uluslararası düzeyde yapılan gençlik değişimlerinde gençler arasında kültür farklılıklarından doğan çatışmalarla başa çıkma yeterlilikleri kazandırmayı hedefleyen bir eğitim kursu idi. Kısacası barış, kardeşlik, sevgi, dostluk temellerini atan bir projeydi. Bu projede aynı zamanda Rusya, Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycan, Slovenya, Makedonya, İtalya, Gürcistan, Litvanya,  Avusturya ve Bulgaristan’dan gelen diğer katılımcılar da bulunmaktaydı. Burada çok hoş bir olay da gerçekleştirdik. O dönemde Rusya, Ukrayna’ya askeri gücüyle girmişti ve projede Rusya’dan ve Ukrayna’dan gelen gençler de vardı. Rus ve Ukraynalıları ortaya çağırıp, onları kucaklaştırdık. Onlar da “Biz dostuz ve dost kalacağız.” dedi. Daha sonra Azerilerle, Ermenileri de çağırdık. Onlar da kucaklaştılar. Onlar da “Biz dostuz ve dost kalacağız.” dedi. Bu diyenlerin içinde Elturan da vardı. Ülkeyi yöneten liderler olmasak da Sinop’ta küçük çapta bir dostluk bağı kurmuş olduk.

Yaptığım işi çok seviyorum. Çünkü insanların birbirlerine karşı olan ön yargılarını ortadan kaldıran ve onlara hoş anılar bırakan işler yaptığımı düşünüyorum. Sanırım bu kucaklaşma Elturan’da da iz bıraktı.

Elturan’ın ikinci kez Sinop’a gelmesi şöyle oldu. Azeri ortağımın belirlediğimiz tarih aralıklarında Sinop’a iki gönüllü göndermesi gerekiyordu. Fakat Azeri ortak, Orhan’ı bulmuş fakat ikinci gönüllüyü bir türlü bulamamıştı ve bana bulamayacağını söyledi. Bunun üzerine kolları sıvadım ve Facebook’ta ne kadar Azeri arkadaşım varsa, yazdım. Acil, acil, acil! Tabi ki Elturan’a da yazdım. “17 – 30 yaş arası, Azeri vatandaşı, 2 Kasım 2015 – 2 Ocak 2016 tarihleri arasında Sinop’a gelebilecek birini tanıyor musun?” Cevap çok geçmeden “Sanırım tanıyorum. Benim!” dedi ve Elturan Sinop’a geldi. Elturan projeyi kurtardı ve o da engellilerle çalıştı.

Ayrıca yönetim kurulu üyesi olduğum, Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği’ne de büyük emeği geçti. Elturan bizlerle birlikte sokak hayvanları için düzenlediğimiz kermeste ürünlerimizi sattı. Elturan’ın Türkçesi çok güzeldi. Müşterilere karşı da çok kibar davranıyordu. Dağılan ürünleri topluyor, düzeltiyor ve her şeye çok dikkat ediyordu. Onun sayesinde epey bir para kazandık. Elturan ayrıca bizlerle beslemelere de geliyordu. Sinop’ta ne kadar sokak hayvanı varsa, hepsini artık o sizden iyi biliyor. Hatta Çangal Ormanı’na atılmış köpekleri bile beslemeye bizimle geldi. Yine sokak hayvanları için düzenlediğimiz kahvaltıya da geldi. Bizlere kahvaltıda çok yardım etti.

Yılbaşında çok çılgın bir partiye katılma planları yapıyorduk. Acaba nereye gitsek, ne yapsak diye düşünüyorduk. Fakat o da neydi? Öyle bir kar yağıyordu ki, arabam karlar altında kaldı. Hatta yollar da. Sinop’ta böyle bir kar yağışı görmedik. Eve hapsolduk ve çılgın partimizi annem ve babamla birlikte, babamın Çek Cumhuriyeti’nden getirdiği Becherovka’yı içerek ve okey oynayarak geçirdik. Elturan ayrıca bizim rakının da tadına baktı. Fakat çok hoşlanmadı.

Elturan1 Elturan2Elturan3-001Elturan4-001Elturan5Elturan6-001Elturan7-001Elturan8Elturan9-001Elturan10-001 Elturan11Elturan12-001Elturan13-001Elturan14-001 Elturan15Elturan16-001

Elturan’ın da 2 Ocak’ta gitme süresi sona erdi ve Allahtan hava birden düzeldi ve uçuşu iptal edilmeden, ülkesine geri döndü. Elturan’ın gitmesiyle birlikte “Sıra Sende” projesi sona erdi. Bana da rapor yazma işi kaldı. Şu anda bu raporu yazıyorum. Yazarken birden buraya gelen gönüllüleri, Nilgün’ün Günlüğü’nde anlatmam gerektiğini ve onları anmam gerektiğini düşündüm.

Sadece buraya gelen gönüllülerimizi değil, ayrıca bu projedeki diğer aktörleri de burada duyurmam ve onlara da teşekkür etmem gerekiyor. Başta ev sahibi olan EPEKA’nın proje koordinatörü Oktay Kuru, Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği başkanı Işıl Oktay, Spastik Çocuklar Derneği başkanı Berrin Gürleyen, özel eğitim koordinatörü ve İlk Evim Özel Eğitim Merkezi Müdürü Yıldız Koşar Deveci, projede mentörlük yapan, Gül Özcanoğlu, Gizem Kübra Yıldız ve Erkan Akliman’a ve adını unutmuş olabileceğim, gönüllülerimizin konforunu ve güvenliğini sağlayan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca Avrupa Komisyonu’na ve Türkiye Ulusal Ajansı’na bizlere gönüllü hizmeti yapma fırsatı verdiği ve gönüllülüğün ne olduğunu insanlara göstermemize yardım ettiği için çok teşekkür ediyorum.

Bu arada, “Give Me Your Hand / Bana Elini Ver” adında Sahipsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği’nin bir Erasmus+ Avrupa Gönüllü Hizmeti projesi daha Avrupa Komisyonu ve Türkiye Ulusal Ajansı’ndan geçti ve hibe almaya hak kazandı. Bu proje kapsamında İspanya, Almanya, Slovenya, Polonya, Portekiz ve İtalya’dan gönüllüler Sinop’a gelip, yine engellilere ve diğer can alıcı unsurlara çok hoş dokunuşlar yapacak ve ben de buradan sizlere onlarla ilgili haberler vermeye devam edeceğim.

İrem Ebru Kuru

 

 

 

Hakkımda Nilgun

blank
Sinop'ta yaşayan, Sinop'lu bir bayanım. Gezmeyi, yüzmeyi, konuşmayı, sosyal aktiviteleri çok severim. İnsanlara yardımcı olmak beni çok mutlu eder.Ve tam bir Sinop Aşığıyım. Bu kadar yeterli mi?)))

İlginizi Çekebilir

blank

Calista Otelde 2. Gün

Merhaba tekrar, Calista Otel’de tatilimizin 2. Gününü anlatmaya devam edeyim. Rahat bir uykudan sonra sabah …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.