2-6 Temmuz arasında Bodrum’da kaldıktan sonra, 7 Temmuz sabahı Akçay’a doğru yola çıktık. İnternette yolun sadece 6,5 saat olacağı yazıyordu, ama 8 saat sürdü. Uçak saatleri uymadığı için, biletimizi Kamilkoç’un rahat otobüsünden almıştık. Gerçekten de çok rahattı. İlk kez böyle rahat rahat karadan seyahat ettim.
Akçay’a indiğimizde o gün pazarıymış, bir bakalım dedik pazara….Herşey o kadar çok ucuzdu ki Sinop’a göre. Mandalina 1tl, elma 50krş.tu mesela. Yalnız limonu asla tane işi satmıyorlar, 1 kilo almak durumundasınız en az. Hatta dokunmanıza da müsaade etmiyorlardı. Bol miktarda yeni kurumaya yüztutmuş incir (15tl) vardı.
Sadece dolaştık ve taksi tutup otelimize gidip giriş yaptık. Çok büyük bir oteldi. 5 açık hava havuzu var. Bunlardan 1 tanesi sıcaktı. Hava daha tam soğumadığı için diğerlerinde de yüzen çıkıyordu ara ara.
Odamıza yerleştik. Odamızda çaydanlık, tost makinesi, buzdolabı, fırın, bulaşık makinesi, televizyon, masa, klima, sandalye vardı.
Biz hemen hazırlanıp havuza indik. Biraz yüzdük ve hamama gittik. Temizdi heryer. Sonra da yemeğe indik. Açık büfeydi. Yine yok yoktu.
Otelde,market, cafe, çaybahçesi, sağlık merkezi, spa merkezide var. Yine erkek kadın karışık kapalı yüzme havuzu olduğu gibi, bayanlar içinde ayrı kür havuzu vardı. Gece ışıkların altında otel çok güzel görünüyordu. Kaz dağlarının eteklerindeydi.
Gece 24.00 de yatıyorduk. Doğrusunu isterseniz ben yasaklar koymuştum. Gece saat 24.00 de kadar arkadaşlara tv izni veriyordum ve ışıkları 24.00 de kapatıyordum. Uykusu gelmeyende mecburen yatıyordu.)))
Sabahları saat 8.30 gibi kalkıyor, kahvaltıya gidiyorduk. Yine açık büfe…Yine yok yok. Kahvaltıdan sonrada Kaz Dağlarının eteklerinde yürüyüş yapıyorduk.
Bu arada en dikkat çeken şey zeytin ağaçları oldu. Heryer, kaldırımlar, bahçeler, yol kenarları hep zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Merak ettim kaldırım üzerindeki ağaçların kimlere ait olduğunu. Sonra öğrendim ki, belediyeye aitmiş. Belediyede ihale usulüyle veriyormuş. Dolayısıyla kimde kalırsa ihale, zeytinleri onlar topluyormuş. Bazen başkalarında topladığı oluyormuş. Bazen de telle çeviriyorlarmış ağaçların etrafını. Geleceğimize yakın birçok kişiler (kadınlı erkekli) zeytin topluyordu.
Bizim günümüz Hattuşa’da genelde şöyle geçiyordu.
Sabah kahvaltı, ardından sıcak su havuzu, sonra kür havuzu, sonra hamam ve odamıza geçiyorduk. Biraz dinlenip bu defada Güre’ye yakın yerleri gezmeye gidiyorduk. Edremit, Akçay, Altınoluk gibi….Şansımıza da hava çok güzel gidiyordu. Ara ara yağmur yağsa da güneş hemen açıyor, yağmurun yağdığını unutturuyordu bizlere.
İlk gün Edremit’e gittik, her dakika minibüs kalkıyor. Sanırım yarım saat bile sürmüyordu yol. Gitmişken Edremit’te Novada alışveriş merkezini gezdik, Narin’de lahmacun yiyip döndük. İkinci günümüzde resturanda canlı müzik vardı. Yemeğe gelenler gönüllerince eğlenip, oynadılar, bizde izledik.
Şimdilik bu kadar yazayım, devamını sonra anlatırım. İyi geceler…